11 Ekim 2014 Cumartesi

İzlanda ve Çek Maçlarında Boyunun Ölçüsünü Alan Türk Milli Takımı Hakkında

A milli takımın yıllardır oynadığı futbol, yediği ve atamadığı goller çok rahatlıkla gözle görülebilmesine rağmen aptal bir gurur yüzünden veya süzme salaklık neticesinde yapılan hataları bıkmadan, usanmadan tekrarladığını dün tekrar gördük. Türkiye'de top oynayan hepimizin tanıdığı ve kimsenin beğenmediği Kadlec ve artık Beşiktaşta forma şansı bulamayan Sivok, Çek takımının takım savunmasının en önemli pozisyonunu paylaştı. Daha önceden Hırvatistan'ın bizi play-off'ta elediği günlerde cümleten dalga geçilen Gordon Schildenfeld dönemin ve Türk futbolunun dillere destan golcüsü Burağı efor sarfetmeden durdurmuştu. Tüm bu gerçeklerle birlikte "basit gol yiyoruz, söylüyoruz ama yine de olmuyor" gibi bir bahaneye sığınmaktan başka bırakın çözüm için fikir üretmeyi, yeni bir laf veya bahane bile üretemeyen teknik heyet ve değerli basının futbol yorumcusu mensupları dün yediğimiz gollerdeki mahalle maçında bile uygulanması gereken en basit pozisyon bilgisi gerektiren sıradan uygulamayı dile getiremedi. Sivok'un kornerden gelen topa sadece bir adım geri atarak ve haliyle olduğu yerde zıplayarak rahat rahat kafayla golü attığında yıllardır adam adama savunmayla alan savunması karşılaştırması yapan futbol dahileri 4, 5 kişilik defansımızın bir tek Sivok kadar bile doğru yerde durmayı düşünemediğini söylemedi. Yediğimiz ikinci golde Caner'in olması gerektiği yerden ilerde olduğunu gören sağ bek Kaderabek'in o boşluğa hızlanmasıyla, topu ona aktaran Lafatayla birlikte ortalama bir 3. lig hatta amatör lig takımının yapabileceği bir oyunu sergilediler.

Peki kısa vadede ne yapmalı? (Uzun vadede altyapı odaklı, haksız rekabetin olmadığı köklü bir yapılanmaya ihtiyaç var. Bu konuyu da ayrı bir başlıkta ele almayı düşünüyorum.)
  • En iyi adamlarımız (?) Caner ve Gökhan Gönül'den vazgeçip sıradan bir altyapı eğitimi almış, pozisyon bilgisine sahip 4 defans oyuncusuna forma vermeli. Bu oyuncular 3. ligten bile olabilir. Yeterki oynadığı pozisyonun gerekliliklerini yerine getirsinler.
  •  Seviyemizi bilmeliyiz. 3. sınıf bir futbol milli takımına sahip olduğumuzu kabul edip gereksiz komplekslere girmeyip şansa, kadere kazandığımız 3, 5 maçı destansılaştırmamalı.
  • İstanbul takımlarında oynayıp milyon dolarlar kazanan kendini dev aynasında gören futbolcuları 25 kişilik kadroya bile almamalı. Diğer takımlardaki futbolcular için "o seviyede iş yapmazlar" gibi bir klişeyi tekrarlamamalı. (ki zaten o seviye hangi seviyeyse, gelen geçen 2'şer, 3'er tane atıp duruyor)
  •  "Topa sahip olan, oyuna hükmeden" gibi tanımlarla tek bir oyun planını dahiyane bir stratejiymiş gibi algılayıp plansız, programsız (aslında ne yapılacağı bilinmediğinden) gidişata göre hareket eden "kervan yolda düzülür." mantığından vazgeçmeli.
  • 7, 8 yıldır aynı oyuncular hem kendi takımlarında, hem milli takımda oynayıpta hala "takım" olamıyorsa "oyuncuların birbirini tanıması lazım", "beraber az oynadılar", "ilk defa oynayacak", "çok genç" gibi çok gereksiz ezber lafları söylemek yerine Gekas'ın Türkiyeye ilk ayak bastığı günde "hat-trick" yaptığını ve bunun gibi bir ton örneği hatırlayarak yeni oyuncuları kadroya çağırırken tereddüt etmemeli, gerektiğinde her seferinde farklı oyuncular çağırmalı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder