28 Şubat 2015 Cumartesi

22. Hafta: Gençlerbirliği 0 - 0 Sivasspor (28.02.2015 - Cumartesi)


Maça kötü başlamadık, kötü de oynamıyorduk. Rakibe kıyasla daha derli toplu pas yapıyorduk ama bu demek değil ki hücumda iyiydik.

Herşeyden önce Sedat iyi idare ediyor. Sedat gibi stoperleri "Hamleli stoper" diye tabir edilyorlar. Yaptığı hamlelerin sertlik derecesine göre "kasap" ünvanını rahatlıkla alabilir. Ki, Sedat böyle bir stoper. Daha kötüsü kasıtlı ve nizami olmayan hareketleri bu stoperlerde sık sık görürüz. Fener ve Galatasaray gibi hakemle giden takımların haklı olarak vazgeçmek istemeyeceği tipleme. İki maçtır Sedat'ı gayet efendi gördüğüm için beğendiğimi söyleyebilirim. Ne olursa olsun ben, pozisyon alan ve hareketli stoperleri seviyorum. Ahmet Çalık böyle bir stoper. Ferhat Görgülü de.

Hücum 4'lümüzde öldürücü pas kullanan futbolcumuz yoktu. Landel böyle bir futbolcu değil. Bu yüzden Petroviç'in yerinde olmalıydı. Petroviç'in direkten dönen şutu takdir edilesi ancak maç boyunca topları hep geriye doğru kullandı. Landel'in olduğu yerde de İrfan'ın yokluğunda Hleb ve Tomiç değişmeli oynayabilirdi.

Berat'ı ayrıca konuşmak istiyorum. Bence potansiyeli çok yüksek. Acemice davrandığı oluyor. Fakat bu demek değildir oyundan çıkmalı veya oynamamalı. Berat sürekli oynamalı. Geriye gelip pas isteyip alıyor. Pozisyonu takip edip topları topluyor.. Tek top oynuyor. Bugün belki kötü paslar attı ama en azından deniyor. Pas görüşünü arttıracağına eminim. Oynadıkça etrafını daha iyi görüp pas tercihlerini geliştirecek. Hem bunlar Berat'ın ekstradan yaptığı işler. Onun işi gol. Bugün kenardan gelen ortalar çok kötü olduğundan içerde topla buluşamadı. Aradan ona pas atan kimse de olmadı. Berat'ın hevesini koruyarak önümüzdeki maçta gol atacağına ve/veya asist yapacağına inanıyorum.

Mesut Bakkal'ın ikinci yarı başlar başlamaz Berat'ın yerine Gossoyu alması küfür gibiydi. Kendi adıma daha kötüsüydü. Gol şansını çok aza indirmekle kalmayıp rakibin gol şansını arttırdı. Nitekim, son 5 dakika hariç çok kötü bir maç izledik. Kendi sahamızda beraberliğe oynuyorduk.

Guido'nun direkten dışarı çıkan kafa vuruşu, Ahmet Çalığın çok şanssız olduğu pozisyon ve El Kabir'in şutları son dakikalara sıkıştı. Maçı kazanabilirdik tabi ama böyle dememeli. Maçı kazanmalıydık demeli. Yani Mesut Bakkal bunu demeliydi. "Galibiyet olsa da olur, beraberlik de iyi" gibi bir kafa Gençlerbirliğine çok ters. Çünkü biz kırmızı-siyah olarak iradeyi ve kararlılığı temsil ediyoruz. Bilmiyorsa öğrensin.





22 Şubat 2015 Pazar

21. Hafta: Balıkesirspor 0 - 1 Gençlerbirliği (22.02.2015 - Pazar)


Geçen haftadan farklı olarak Stancu, Gosso, Ahmet Çalık eksikti. Yani Mesut Bakkal'ın yaptığı değişikliklerin aynısını İrfan Buz da yapardı. Mesut Bakkal'ın farklı yaptığı şeyler de var ama. Solda Halil İbrahim yerine Uğur oynadı. Ferhatlar yerine de Sedatla Ramazan vardı.

Deplasmanda ve acil puanlara ihtiyacı olan Balıkesir'e karşı olmamıza rağmen oyun avantajı bizdeydi. Biz iyi olduğumuzdan değil, Balıkesir çok kötüydü. Berat'ın pozisyonu dışında kayda değer bir pozisyonumuz olmadı.

Öncelikle Bandırmalı olarak rakibimiz Balıkesir'in bu kadar kötü olmasına üzüldüm. Muğdat ve belki Kulusiç dışında ne yetenek ne de irade vardı. Bu maçla birlikte Balıkesir'i kafada düşürdüm. Bir dahaki seneyi düşünmeleri gerekir. Çünkü Bandırmaspor'un güçlü bir Balıkesir'e ihtiyacı var. Rekabetsiz olmaz.

Attığımız gol şans golüydü. Uğur, önünde boş koridor bulan Mervan'a pas atmadı ve Mervan Uğur'a kızdı. Mervan çok haklıydı. Uğur orta yapmayı kafasına koydu. Berat'ı hedefledi ama ön tarafa doğru topa hareketlenen Berat markajın da etkisiyle topa dokunamadı. Arkada Guido, kaleciyle birlikte rakip sol bek Berkan'ı bozdu ve Berkan'ın kafasına çapan top ağlara gitti. Maçtan önce Uğur'a kim dua okuyorsa kalbinin çok temiz olduğu bu maçta da ortaya çıktı.

Berat'ı konuşmak gerekirse ben ondan çok şey bekliyorum. Tarz olarak Gerd Müller'in tanrısı olduğu tarz. Topsuz oyun, tilkilik, markajsız yani defanstan uzaklaşarak oynamak (Bkz. Mustafa Reşit Akçay'ın Gekas hakkında konuşması), kısa mesafelerde aniden hızlanmak gibi zekaya dayalı özellikler gerektiren, başkalarını bilmem, izlemesi çok keyifli golcü tipi. Örnekler çoğaltılır. İnzaghi, Huntelaar, Tanju, Gekas, Semih Şentürk aklıma gelenler. Yalnız, Berat, bu futbolculardan farklı olarak hava toplarında hiç yok. Bence kafa vuruşlarından çok, aldığı pozisyonla ilgili bir sorunu var. Topun indiği yerde bir, iki adım uzak kalıyor. Topsuz oyun kendi içinde birçok algılama, karar verme, tepki verme gibi bir sürü düşünme sürecini barındırır. Bu konuyla ilgili ayrıca yazmayı düşünüyorum.

Gençlerbirliği bu kadar kötü bir rakip karşısında farkı arttıramadı. Ali'nin kaçırdığı pozisyon büyük şanstı. Ramazan'ın da hakkını teslim etmek gerekir. Soğukkanlıydı.

Sedat'ı beğendiğim günü de gördüm. Kıyamet alameti olabilir.

Ne yazık ki Petroviç Mesut Bakkal'ın tarzına uygun, rakibi çoğu zaman nizami olmayan hareketlerle bozuyor. Tek başına takımın içine etse de tek kredisi bu olsa gerek.

Hakemin faul düdükleriyle üzerimizde baskı kurduğu anlarda allahtan tehlike yaşamadık. Hakemlerin bu tavrından nefret ediyorum.

16 Şubat 2015 Pazartesi

20. Hafta: Gençlerbirliği 1 - 2 Eskişehirspor (16.02.2015 - Pazartesi)

7'de başlayan maçın ikinci yarısı, 8'de başlayan Galatasaray maçıyla çakıştı. Maçları izlediğim mekana trafik yoğunluğundan biraz geç vardım. Maçın 10. dakikasında 1-0 önde olduğumuzu gördüm ve sevindim. Maçın ikinci yarısını izleyemeyeceğimi baştan söylediler. Ankarada, Ankara takımının maçını, Galatasaray maçı yüzünden belki hiçbir yer açmadı. Bu demektir ki Gençlerbirliği maçlarına kendi şehrinde oldukça az talep var. Bu bilinen gerçeğin bir kere daha yüzüme çarpması maçın ikinci yarısını kaçırmanın yanında bende ayrı bir hüzün yarattı. Maçı kaybettiğimize hiç üzülmedim.

Bence futbol seyircisi olarak futbolu ve bir takımı sevmenin, maç seyretmekten daha önemli başka bir olayı olamaz. Maçları seyretmedikten sonra maçları kazanmak ve bir süreç sonunda şampiyon olmak ve belki daha büyük başarılar elde etmek hiç önemli değil. Maçların heyecanı kendi içinde apayrı bir değer taşır ve eğer ortada bir heyecan varsa bunun bir düşünce süreci içine girmesi bu heyecanı öldürür. Yani maçı seyrederken bile skor, puan ve şampiyonluk hesapları yapmak hislerin uzağında bir konudur. Tabii ki insan hem düşünür hem duygulanır ama burda bir denge söz konusu, ikisi arasında ters orantı var. Lafı çok uzatmadan, demek istediğim, maç anı içindeki tüm gelişmeler maçın sonucu, puan tablosu gibi tüm hesaplardan kat kat daha değerlidir.

Seyredebildiğim 35 dakikaya gelirsek, 1-0 öne geçtiğimize pişman oldum. 1-0'a yatan biz ikinci yarıda ne oldu bilmiyorum, mağlubiyeti çoktan hakettik. Tamam, öne geçtik, skoru korumaya çalışıyoruz, rakip de gol arıyor. Böyle bir "gizli anlaşma" (bkz. Mersin maçı) var ama lütfen bu işin bokunu çıkarmayın. El Kabir'in direkten dönen topu dışında ortada hiçbir şey yoktu.

1-1'den hemen sonra Halil İbrahim'in pasında Stancu gelişine vurdu. Stancu'nun direkten dönen top sonrasındaki ikinci şut şansının gole dönüşmemesi berbat futbolumuzun cezasıydı. Allah'ın, işi doğru yaptığı anlardan biriydi bu. (Bkz. İlahi Adalet, Allah'ın adaleti, Nasreddin Hoca)

Üst üste 4. mağlubiyeti aldığımız bu maç bizi düşme hattına yaklaştırdı. Düşmek gibi bir korkum olmamakla birlikte düşmek pek umrumda değil. Eğer kötü oynayacaksak, yani hakediyorsak düşelim. Mücadele ve iyi oyun sonunda düşeceksek de düşelim. Alt ligde oynamak Gençlerbirliği'nin sonu olmayacak. Hatta alt liglerde çok daha adil bir futbol var.

Bugün başta biz zaten sayısı çok az Gençlerbirliği taraftarı olarak kendi takımımızın maçlarını izlemeyeceksek futbolculardan ruh falan beklemek yanlış. Yüreksiz futbol güzel olsa bile bunu istemiyorum. Başarı, hedef falan bu laflara girmeyeceğim çünkü tiksiniyorum.

Eskiden "Gençlerbirliği'nin taraftarı yok" laflarına kızardım. "Taraftarın niceliği değil, niteliği önemli" diye karşı çıkardım. Şimdiyse, kimse kusura bakmasın, az olan bizde ben hiçbir nitelik göremiyorum. Özet ve golleri izleyen, puan tablosu hesaplayan dandik 3 takım taraftarları bile değiliz. Sadece ben seviyorum bu takımı diye gururlanıp kendimi tatmin de ediyorum merak etmeyin ama 1'i Ankara nüfusuna oranlarsak virgülün sağında bile bir yığın sıfır görürsünüz.

12 Şubat 2015 Perşembe

Türkiye Kupası - Son 16: Gençlerbirliği 3 - 0 Eskişehirspor (12.02.2015 - Perşembe)


Çok da yedek çıkmadık. Ligte alınan 3 mağlubiyetten sonra sahaya çıkan kadro hafta sonundaki Eskişehir maçı için düşünülebilir.

Stoperde Ferhat Görgülü oynadı. Gayet makul bir oyuncu Ferhat. Sert ve hareketli olmaktan çok, doğru pozisyon alan, sakin ve bilinçli bir savunmacı. Geçen sene Şifo zamanında bir maçta çok iyi oynamıştı ve bazı maçlada sonradan oyuna girdi. Bu sene kimse onun yüzüne bakmadı. Hikmet'in de sakatlanmasıyla Tosiç, Ahmet Çalığın değişmeyen partneri oldu. Bugün Ferhat'ın topu gayet iyi kullandığını da gördüm. Bugüne kadar Ferhat'ın hiç düşünülmemesine ve yoklukta bile Sedat'a razı olmamızı anlamış değilim.

Defansta sadece bir oyuncu değişti ama Tosiç sol beke kaydı. Tosiç'in deparlarını görmeyeli uzun zaman olmuştu. Zannedersem o da mevkisini özlemiş.

Kalede Ferhat'ın kendine güvenen bir duruşu vardı. Ramazan eski heyecanını ve son maçlarda yediği gollerle birlikte özgüvenini kaybetti. Ramazan kendine gelene kadar bir süre kalede Ferhat oynamalı.

Maça gelirsek. Çok keyifliydi. Özellikle Hızlı oyuncularımızla açık alanlarda çok iyi oynadık. Mustafa El Kabir, Stancu ve Mervan birbirleriyle çok uyumluydu. Özellikle yeni olması sebebiyle Mustafa El Kabir'den daha bir etkilendim. Komple bir futbolcu. Çok hızlı. Güçlü ve çok dengeli. Rakip defansla temas halinde koşsa bile dengesini kaybetmeyerek hızını koruyor. Bu fiziksel özellikleriyle Guidoya çok benzediğini düşünüyorum. Guido'dan farklı olarak bu deparlarını maç boyunca inatla sürdürüyor. Bu adam hiç yorulmuyor. Pasları da çok iyi. Şutlarına çok rast gelemesek de önümüzdeki haftalarda bitiriciliğini de göreceğimize inanıyorum.

Attığımız ilk golde Mustafa El Kabir, hızının yanında, taktik özelliğini de gösterdi. Hakanla yaptığı ikiye birde top Hakana gelmeden hareketlendi. Hakan'ın çabuk karar vermesine etken oldu. Yaptığı asistte de kararlı davrandı. Landel, Orduspordan bilindiği gibi gelişine isabetli şut çekti ve topu kimse göremedi.


Bugün Landel'in gol attığına çok sevindim. Öyle heyecanlandım ki Ronaldo gelse daha çok sevinmezdim diye düşündüm. Yalnızca hızlı hücumlarda, paslarında kararsız kaldığını gördüm ama daha iyisini yapabileceğine inanıyorum.

Sayısız hızlı hücumlarımıza Ergün Teberle Serdar Özkan'ın yardımcı olduğunu belirtmek gerekir. Hakan Aslantaş kusursuz bir oyun çıkardı. Geçen sene de böyle iyi oynuyordu. Mustafa El Kabirle çok iyi anlaştı. Geçen seneki iyi oyununda Jimmy Durmazla iyi anlaştığını düşünürsek sonraki haftalarda El Kabirle beraber sağ kanadı çok iyi kullanacağına inanıyorum. Hakan bu maçta olduğu gibi kendine güvenmeli ve diri olmalı.

Stancu'nun attığı gol onun ne kadar klas biri olduğunu herkese gösterdi. Bu golde sağdan koşan El Kabir, Ergün'ü ikilemde bıraktı ve Stancu kaleciyi de önde görünce çok soğukkanlı aşırtma vuruş yaptı. Bu güzel golün olmasında Ergün'ün de katkısı vardı. Gol, kontra atak golüydü. Stancu Landel'den aldığı pas sonrasında bu golü attı.

Son golde Hakan güzel oyununu asistle bitirdi. Petroviç Konyaya attığı golün benzerini attı. Petroviç'e gelince, onun hakkındaki olumsuz fikirlerim değişmedi.

Doğa'nın gördüğü ikinci sarı kart ağır bir karar olabilir ama olayın kahramanı Doğa olduğu için bu karta birşey demem. Doğa sürekli ve çoğu gereksiz, kayarak rakibe giriyor. Doğa'nın bu anlayışı, takıma faydasından çok zararı oldu. Agresifliğini dengelemesi gerekir.




8 Şubat 2015 Pazar

19. Hafta: Bursaspor 3 - 1 Gençlerbirliği (08.02.2015 - Pazar)

Bugün daha heyecanlıydım. İrfan geri dönmüştü. Landel sahadaydı. En uçta Stancu, arkasında İrfan, onun arkasında Doğa, Landel, kanatlarda Uğurla Berat vardı.

Hakem Tosiç'e gösterdiği sarı kartla en baştan tavrını belli etmişti. Gözdağı gibiydi. Hakem hakkında sonraki paragraflarda daha ayrıntılı konuşacağım.

Landel ve İrfan farkıyla deplasmanda oyun üstünlüğüne sahip olduk.

İrfan'ın yaptığı asist öncesinde topu tek başına rakipten söküp aldığına dikkat çekmek gerekir. İrfan topu kaptıktan sonra önünde boş bir alan buldu. Etrafına baktı ve bakarken de topu bir iki adım sürdü. Gözü Stancudaydı. Topu Stancu'nun önüne doğru yollayacağını en baştan kararlaştırmıştı. Stancu da çok zeki bir futbolcu ki İrfan'ın, topu onun önüne doğru atacağını anladı. Fırlamak için kendisini tıpkı bir oku, yayından gerer gibi hazırladı. İrfan topu ayağından çıkarır çıkarmaz da ok gibi fırladı. Bu şekilde gerçekleşen ikili oyunun sonu gol oldu. Stancu, İrfan'ın milimetrik pasını kontrol ederken zorlanmadı. Çünkü top Stancu'nun ayağına paraşütle iner gibi indi.

İrfan sadece tekniğini ve oyun zekasını değil, yüreğini de ortaya koydu. Çok koştu. En çok o koştu.

Golle birlikte oyundaki üstünlüğümüz skora yansıdı ve hakem kendini göstermeye başladı. Çaldığı ve çalmadığı düdüklerdeki taraflılık çok daha berraktı. Verdiği faullerle kalemizde baskı yaratmayı başardı ama pozisyon vermedik. Tamamı yanlış sarı kartların yanında penaltımız da verilmedi. Hakem maçı istediği gibi yönlendirdi. Fenerle veya galatasarayla maç yapıyor gibiydik.

Landel-Hleb değişikliği hiç yaramadı. Orta sahadaki dinamizm kayboldu. Landel'in hızı bize savunmada da çok yardımcıydı. Hleb'in tekniği hunharca saldıran, bizle kavga eden, tribüne oynayan ve onu kullanan Bursasporlu oyuncuların karşısında dirençsiz kaldı. İrfan'ın Volkana olan nizami vücut darbesi onun sadece  dengesini değil ruhsal yapısını da bozdu ve İrfan'ı ayağıyla makasa aldı. Hakem faul bile olmayan pozisyon sonrasında İrfan'a sarı kart gösterdi. Bu durum hakemin tutumuna bakılacak olursa çok normaldi.

Mustafa El Kabir oyuna girdi. Guidoya çok benzeyen fizik yapısı ve oyun tarzı onun yokluğunda bu boşluğu doldurmuş oldu. Sürati ve dengesiyle birlikte etkili oldu ama hakem onu da durdurmayı başardı. Ona yapılan açık penaltıyı görmedi. Bence görmek istemedi. Bunun yanında Belluschi'nin tekmesine kırmızı kart çıkarmadı. Maçın içine etti dersek çok az söylemiş oluruz.

66'da hakemin tüm gayretlerine Josue karşılık verdi. Ona boş şut imkanı verdik ve Ramazan da topu içeri aldı.

Golden sonraki bölümde  Doğa ve Hakan'ın mücadelesi irade doluydu, göz doldurucuydu. Bizim göz yaşlarımız tutku ve kararlılık içindi. Şenol Güneş'in davranışları, Volkan'ın timsah göz yaşları, Serdar Aziz'in çirkefliği 3 puan içindi.

İrfan'ın sakatlandığı an, bizi gole götürebilecek bir kontra atak pozisyonuydu. Allah'ın adaleti bu olsa gerek. Sonucun hiçbir önemi, anlamı, değeri yok. Önce ortada tarafsız hakem olması gerekir. İrfan'ın sakatlanması dışında üzülecek başka birşey yok.



1 Şubat 2015 Pazar

18. Hafta: Gençlerbirliği 0 - 2 Çaykur Rizespor (01.02.2015 - Pazar)


Açıkçası bu kadar kötü geçen bir maçı hiç konuşasım yok. Madem bir yola girdik. Birşeyler karalamak gerekir. Zorlama yazı için kusura bakmayın.

İrfan, Tomiç, Doğa ve Ahmet Çalık'ın yokluğunda İrfan Buz'un nasıl bir takım çıkaracağı az çok belliydi. Takımın eksik olması, İrfan Buz'un daha kolay seçim yapmasına olanak tanıyabilir. Hatta çaresiz olduğu düşünülebilir ama ben öyle düşünmüyorum. Ne olursa olsun Sedat ve Petroviç bu takımda hiçbir zaman olmamalı. Peki yerlerine kimler oynamalıydı? Açık söylüyorum. Hiç farketmez... Stoperde Ferhat Görgülü pekala oynardı. Petroviç'in yerine ise oynayacak adam çok. Çağrı, Taylan, Mervan... Hepsi olur. Maç böyle bittikten sonra konuşmak kolay diyebilirsiniz ama bu konudaki fikirlerim sezon başından beri netti.

Kalede Ferhat'ın olması sürprizdi. Ramazan'ı yediği hatalı golden hemen sonraki hafta yedek bırakmak ne kadar doğru bilmiyoum. Ferhat 2. golü hediye etse de bu karara bir şey demiyorum.

Maç başladı. Defansın önünde Petroviç, onun önünde Gossoyla Uğur bazen de Guido vardı. Berat sağ tarafta, Stancu en uçtaydı. Şimdi böyle bir orta sahadan ne beklenebilir? Nasıl bir hücum planı düşünülmüş olabilir? Bence hiçbir şey düşünülmedi. Statik Petroviç'den zaten ümidim yok. Gossoyu forvete yakın bölgede, önceki maçlarda hep gördük. Koşuyor. Ceza sahasına giriyor. Top kapıyor ama hepimiz biliyoruz ki bu adamın oyun görüşü çok sınırlı. Uğur da bu anlamda pek farklı değil. Berat ve Guido da oyun kurmaktan çok golü düşünen futbolcular. Tamam, eksikler var falan filan. Peki Taylan bu takıma niye alındı? Kupa maçlarında oynadı. Pek iyi oynamamış olabilir ama en azından pas görüşü ve hücum özellikleri bakımından Petroviç, Gosso ve Uğur üçlüsünün her birinden daha üstün.

Yediğimiz ilk gol. Hiç öyle "Erken gol yedik." deyip geçiştirilecek türden bir gol değil. Eren bizim sağ tarafımızda bir maden olduğunu farketti. Berat'ı rahat geçtikten sonra önünde kanal gibi bir yol vardı. Ümit Kormaz'ın koşusuyla birlikte sürüklenen Hakan bu yolu tamamen açmış oldu. Eren bu yoldan su gibi aktı geçti. Sedat yalandan Eren'in peşine düştü. Petroviç olayları izlemekle kaldı. İçerde de Sercan, Tosiç'in markajından çok kolay kurtuldu. Pasın arasına geçmeyi kimse düşünmedi.

Geriye düştükten sonra golü daha çok aradık tabi ama sadece aradık. Değil gol, pozisyon bile bulamadık.

28. dakikada Gosso oyundan atıldı. Gosso'nun yaptığı hareketin sarısı falan olmaz. Tartışmasız kırmızı kart. Hakem ne yaptı? Önce sarı kart gösterdi. Bizim Gosso da yaptığı şeyi anlamamış gibiydi. Adama kasıtlı dalmadığını düşünüyorum ama bu harekette kasıt aranmaz. Gosso'nun hareketi, sınırların dışında sertlikteydi. Gosso niye itiraz etti anlamadım ama kart gerektirecek bir itiraz mıydı? Hakemin yanlış kararı, ikinci bir yanlış kararla düzeldi. Üst üste iki yanlış bir doğru doğurdu.

Şimdi, bazı şeyleri ısrarla tekrar etmeyi severim. Maçı yöneten zat, ismini, cismini hatırlamak bile istemediğim biri. Türk hakemliğinin markalaşmış ürünü (Bkz. Antep-Galatasaray maçı, Gençler-Fener maçı ve daha nicesi). Maçta hiç hakem olmasa daha adil olurdu. Kesinlikle. Bu insanın hakemlikle falan alakası yok. Aleyhimize veya lehimize verdiği kartlardan, faullerden dolayı değil. Sadece bu maç için konuşmuyorum. Verdiği kararlar oyun kuralları dışında. Takıma göre, futbolcuya göre, biraz önce çaldığı düdüğe göre, daha önce gösterdiği karta göre, futbolcunun verdiği tepkiye göre maç yöneten, aslında çok şaşırmadığım bir vatandaş. Maç başlamadan da hazırlıklıydım. Ne olursa olsun, öfkelenmeyecektim. Öfkelenmedim de.

"10 kişi daha iyiydik, gol bulabilirdik. İkinci yarı çabaladık." falan hepsi hikaye. Çaresiz çırpınışlardan ibaretti. Yediğimiz 2. gol de boşvermişliğin ürünüydü. 2 golde de Sercan Kaya sahnedeydi. Ferhat'ın topu oyuna sokarkenki dikkatsizliği sonuncunda top Sercan'a geldi. Defansımızın dangalaklığını farkeden Sercan soğukkanlılıkla topu çekip yayın oraya gelen Obraniak'a verdi. İçerde bir adamın etrafında 3 kişi (biri Petroviç!) bekleyen biz, Obraniak'a bomboş şut imkanı verdik.

Uğurla, Berat'ın gördüğü kırmızı kartlar doğruydu. Fenere vermezler, o ayrı konu.