26 Aralık 2014 Cuma

15. Hafta: Gençlerbirliği 1 - 1 Galatasaray (26.12.2014 - Cuma)

Malum sebeplerden ötürü maçı izlemedim. Bilmeyenler, anlamayanlar, anlayamayanlar ve anlamak istemeyenler için söyleyeyim; Hakemler yüzünden maçı izlemedim. Gün içinde şeytan "maçı izle" diye dürtüklese de kararımdan caymadım. Özeti izledim sadece.

Özetten yorumlayabildiğim kadarıyla maçı çok rahat kazanabilirmişiz. Ne olursa olsun Stancu'nun kafası ustalık doluydu ve bizi mağlubiyetten kurtardı. Hoş, İstanbul takımlarıyla yapılan maçların sonucu hiç önemli değil. Maç değil çünkü bunlar. Hakeme rağmen kazandığımızda bile sevinmiyorum.

Gosso'nun eline çarpan topta klasik İstanbul takımı yüzsüz davranışı cezasız kalırken gördüğümüz 4 sarı kart her zamanki gibi çok ucuzdu. Aslında Gosso'nun eliyle kestiği topa çok rahat sarı kart çıkabilirdi ve bence pozisyon sarı karttı ama burdaki problem bu değil. Hakemin hunharca yapılan itiraza tepkisiz kalması ve sonraki pozisyonlar için Gençlerbirliği aleyhine düdük ve kart kullanırken kendini kandırmasına zemin hazırlaması ve satılık egosuna karşı zaten zayıf olan vicdanını dizginlemesine olanak tanıması defalarca tanık olduğum midemi bulandıran ve başımı döndüren karektersizliğin, ikiyüzlülüğün somut örneği.

23 Aralık 2014 Salı

İrfan Can Kahveci

Sadece futbolun değil, kültürümüzün bir parçası ilkesizlik ve plansız anlayış. "Kervan yolda düzülür" mantığı. Gençlerbirliği bu kültürün dışına çıkmasıyla bir mucizeyi gerçekleştirmiştir. Gençlerbirliği bugüne kadar ismine ve tarihine tamamiyle uyan bir anlayışı ve çabayı göstermiştir. Gençliğin, değişmenin, yenilenmenin ve farklı düşünmenin tutarlı ve inatçı temsilcisidir.



3. ligte şampiyon olan Hacettepe'den Gençlerbirliğine 5 futbolcu geldi. Maalesef kırmızı siyahın ne olduğunu bilmeyen bazı kesimlerden "Transfer yapılmadı yine, kesin düşeriz" lafını yine duyduk. "Başarı" gibi bana göre bombok bir kelimenin büyüsüne fazlasıyla kapılmış, kaptırtılmış sığ bir düşünceydi bu. Takım kötü oynadığı veya öyle düşünüldüğü zamanlarda "çok kötüyüz, izlemeye gerek yok" gibi koşullu bir sevginin esiri olmak tabi ki sürpriz değil. Hakem adaletsizliğinin ve haksız maddi rekabetin olduğu ülke futbolumuzda "futbol var mı?" diye düşünmek yerine kötü futbol, iyi futbol tartışması yapan sığ kafanın, kör gözlerle bakan sözde büyük istanbul takımları sevdalıları zihniyetinden ne farkı var. İyi futbol bahane futbol sevilmiyor bu ülkede. Boktan istanbul takımları bile sevilmiyor. Birbirine bok atma seviliyor. Burak Aksağın dediği gibi bırakın başarı boktan kişisel gelişim kitaplarının konusu olarak kalsın. Zamanınız varken kaybetmenin tadını çıkarın.

İrfan Kahveci, bugün Gençlerbirliğini tanımlayan futbolcuların başını çekiyor. Attığı gollerin, yaptığı asistlerin, oynadığı futbolun, genel bakış açısını değiştireceğini beklemesem de doğruları tekrar etmenin zararı yok. Zararı olsa da doğruları söylemekten vazgeçmemeli. Geberseler bile... Bu yüzden şu ana kadar yazdığım adının geçtiği her paragrafı derleyip toparlamak istedim.


2014 - 2015 Sezonu Öncesi

"Hacettepeden gelen futbolcular Ahmet Oğuz, İrfan Can Kahveci, Halil İbrahim Pehlivan, Çağrı Bülbül, Berat Tosun oldu. Bu adamlardan en azından bir tanesi düzenli oynamalı ki Mustafa Kaplan'ın takımın başına geçmesinin bir anlamı olsun. Her ne kadar Artun'dan hiçbir beklentim olmasada kiralık gittiği Fethiyeden geri döndüğünü eklemek gerekir."

1. Hafta: Çaykur Rizespor 1 - 1 Gençlerbirliği (28.08.2014 - Cuma)

"89'da yapılan İrfan-Mervan değişikliği benim için hayal kırıklığı oldu. Çünkü Mustafa Kaplan'ın kulübeye aldığı 3 Hacettepeli futbolcudan en azından birinin fazla süre almasını beklemiştim. Onun dışında Antal'ın neden 18'de olmadığını merak ediyorum."

2. Hafta: Gençlerbirliği 1 - 2 Bursaspor (13.09.2014 - Cumartesi)

"Maç bu sefer Gençlerbirliği lehine döndü. Öne geçen Bursa önde basmayı bıraktı. 74'de nihayet beklediğim değişiklik gerçekleşti. İrfan, Nizamettin'in yerine oyuna girdi. Antal ortaya, İrfan sağa geçti. Oldukça teknik bir futbolcu İrfan. Başıboş dolaşan Nizamettin yerine çok daha önceden oyuna girmeliydi. (...). Son anlarda İrfan sahne aldı. Sağ tarafta topla buluştuktan sonra rakibini çok klas bilek hareketleriyle geçti ve topu içeriye gönderdi, Antal'ın kafası sonuç bulmadı. Bir sonraki pozisyonda yine topu yumuşak bir şekilde içeri kestikten sonra hakem olmayan bir faul düdüğü çaldı."

3. Hafta: Eskişehirspor 0 - 2 Gençlerbirliği (19.09.2014 - Cuma)

"Sahaya çıkacak kadroyu beklerken merak içindeydim. Mustafa Kaplan'ın ideal 11'inden 4 oyuncu değişmişti. Bu kesinlikle Cavcav'ın takımıydı. En uçta Berat, solda Stancu, sağda Antal, ortada İrfanla yepyeni bir hücum hattı vardı. Stoperde Ahmet Çalık'ın partneri Tosic, Tosic'in boşalttığı pozisyonda Uğur oynuyordu."

"...İlk yarıda daha çok görünen İrfan ikinci yarıda az sahne aldı ama topa yaklaşması bile çok estetikti. Tek top oynamasını bilen, çok zeki ve çok teknik. En önemlisi durarak oynamıyor ve hızlı hareket edebiliyor. Soğukkanlı ve doğru pas tercihleriyle şimdiden gözümde çok büyüyen İrfan'ı önümüzdeki haftalarda büyük bir keyifle takip edeceğim. İlk yarıdaki kaleye çektiği şut isabetliydi. Sert vurabildiği zaman uzaktan gollerini izleyebileceğimizin sinyallerini verdi. İkinci yarıda bir pozisyonda sol taraftan Deniz'e akıllıca pasını verdi. Ayağından çıkan topları takip ederseniz çok düzgün bir ayağı olduğunu farkedebilirsiniz."

4. Hafta: Gençlerbirliği 3 - 1 Balıkesirspor (28.09.2014 - Pazar)

"Muğdat'ın yakaladığı net pozisyon Dahlin'in başarılı kurtarışıyla sonuçlandı. Neyseki maçın devamında Gençlerbirliği yine Gosso farkıyla oyuna ağırlığını koymaya başladı. Sahada Stancu, İrfan, Berat uyum içinde ve kendine güvenerek oynuyordu. Stancu, sırtı dönük pas alma ve top kullanma ustalığıyla kanatta da çok etkili oynadı. İrfan'ın klası da bundan sonraki haftalar için ışık verdi."


5. Hafta: Sivasspor 1 - 0 Gençlerbirliği (04.10.2014 - Cumartesi)

"...Beratla İrfan yerine Nizamettin sahadaydı. Futbolcuların esas mevkisinde oynamasını ve deplasmanda oynamanın gerektirdiği daha defansif bir kurgu düşündü belki İrfan Buz ama bu düşünce tamamiyle dümdüz bir mantıktı. Berat gibi dinamik bir oyuncudan vazgeçmek başlı başına büyük bir yanlıştı. Nizamettin'i İrfan'a tercih etmek hoş görülebilir ama 90 dakika sahada kalması kabul edilebilecek gibi değildi."

"Doğa'nın yokluğunda Petrovic'in oynamasını yadırgamam ama İrfan'ı hiç kullanmaması çok yanlıştı. Nizamettin, Antal ve Deniz'in olduğu yeni takım rakip gel bana saldır demesine rağmen hiç bir şey yapamadı, yapamayacağı da belliydi. Bu mağlubiyet bana göre İrfan Buz'un takım kurgusunu bozması ve oyuna berbat müdahele etmesinin bir sonucuydu. Gelecek adına çok büyük bir endişe içinde olmama sebep oldu."

6. Hafta: Gençlerbirliği 0 - 0 Erciyespor (20.10.2014 - Pazartesi)

"...sahada boş gezen Guido veya  Nizamettin yerine İrfan'ı hiç kullanmamış ve yine çok kötü oyuncu değişiklikleri olmuş oldu."

8. Hafta: Gençlerbirliği 1 - 0 Başakşehir (01.11.2014 - Cumartesi)

"...Maçın sadece son 2, 3 dakikası ciddi ciddi gol atmaya gittiğimiz anlardı. Bu anlarda İrfan'ın çalımları ve Tomic'in pasları bizi öne doğru itti."

9. Hafta: Kasımpaşa 2 - 2 Gençlerbirliği (09.11.2014 - Pazar)

"Seyredemediğim ikinci yarıda 3 gol ve kaçan bol pozisyon olmuş. İrfan'ın güzel golünü gördüğümde çok mutlu oldum ama şaşırmadım. Beklentimi boşa çıkarmadı. Çünkü onun tekniği için bu klas gol bence normal. Gençlerbirliği böyle bir genç yetiştirdiği için gurur duymalı. Önümüzdeki yıllarda onun gollerini, asistlerini, akıllı ve estetik oyununu ve gelişimini takip edeceğim için şimdiden heyecanlanıyorum."

10. Hafta: Gençlerbirliği 2 - 2 Karabükspor (23.11.2014 - Pazar)

"...İrfan Buz'un Gosso'nun yokluğunu Tomiç, İrfan ikilisiyle doldurması ilginç ve bence çok güzel bir karardı."

"Doğa'nın yanında veya biraz önünde ağırlıklı olarak İrfan oynadı. İrfan bu bölgede de klasını gösterdi. Top saklama ve düzgün pas kullanma becerisinin yanında doğru pozisyon alıp defansif özelliğini sergilemesiyle bana göre kusursuz bir oyun çıkarmış oldu. Gerektiğinde vücudunu kullanıp ikili mücadelelerde rakipleri bozdu. Yanındaki arkadaşlarını çok iyi kullanıp yaptığı ikiye birlerle hücum başlangıçlarının kilit ismiydi."

"...Sandelyemde otururken rahattım ve hiçbir zaman kazanamayacağız gibi bir endişeye girmedim. Nitekim ilk yarının son dakikasında İrfan'ın topu çok iyi kontrol edip, saklayıp, rakibine çalım atıp topu Koçer'in önüne yuvarlaması golden bile daha keyifliydi. Koçer'in ikinci asisti de ilki kadar güzeldi."

11. Hafta: Trabzonspor 4 - 1 Gençlerbirliği (01.12.2014 - Pazartesi)

"Attığımız tek golde İrfan'ın milimetrik pasını Mervan temiz bir vuruşla asiste dönüştürdü. Pas o kadar düzgündü ki o golü kaçırmak İrfan'a küfür etmekten daha kötü bir iş olurdu. Golden sonra Mervan İrfan'a sarılıp öperek ona hediyesinin karşılığını vermiş oldu."

12. Hafta: Gençlerbirliği 2 - 0 Gaziantepspor (06.12.2014 - Cumartesi)

"İrfan süper ligi daha iyi tanımaya başlıyor gibi ve her geçen hafta daha diri gözüküyor. Pozisyon bilgisi ve oyun zekası ona oyunun savunma tarafında da  yardım ediyor. Tekniğinden bahsetmeye hiç gerek yok. Attığı gol, topla çok rahat oynaması, herşey çok güzel."

"Stancu'nun kafayla İrfan'ın önüne bıraktığı topu İrfan sol ayağının dışıyla topu kalecinin üstünden aşırarak sol direğe ve yere çok yakın olan filelere astı. Tekrar tekrar izleyin. Sigara yakın, çay koyun veya ne seviyorsanız. Kahve için, rakı doldurun, bira için, şarap koyun. Gece uykuya dalmadan önce bu golü kafanızda canlandırın."


Türkiye Kupası Gruplar - 1. Maç: Cizrespor 1 - 2 Gençlerbirliği (09.12.2014 - Salı)

"Sıradan denilebilecek gollerde yine İrfan'ın isabetli pasları dikkat çekti."

"Artun soğukkanlı bir futbolcu ve İrfan'ın tam defansın arasına attığı topu takip etti. Rahat bir pozisyon olsa da isabetli kafa vuruşuydu."

13. Hafta: Akhisar Belediye Gençlik 1 - 1 Gençlerbirliği (13.12.2014 - Cumartesi)

"Golden sonra bir tek pozisyona bile giremediğimiz maçta ben "maç bitti, kaybettik" dedim ama İrfan'ı unutmuştum. İrfan yoktan bir pozisyon yarattı. Pas arası yaptıktan sonra topu hemen en yakınındaki Berat'a attı öne doğu fırlayıp tekrar topu aldı. Rakibine çalım attı ve soldan içeri giren Stancu'nun önüne topu bıraktı. İrfan'ı övmek artık bana sıradan geliyor."

14. Hafta: Gençlerbirliği 5 - 0 Konyaspor (20.12.2014 - Cumartesi)

"Sadece sonuca bakmayın. Sonuçtan çok daha öte bir maçtı. Sahadaki 11'deki 5 yabancı hariç tüm futbolcular Gençlerbirliği altyapısından yetişti. Sonradan oyuna giren Artunla, Berat'ı da eklersek 7 futbolcu olur. Maçın yıldızı 19 yaşındaki İrfan geçen sene 3. ligte yani 4. seviye ligde oynadı. Bugünleri kim hayal edebilirdi? Ülkemiz topraklarındaki hayalgücü fakirliğini gözönüne alırsak bu gerçeğin yok sayılacağını biliyorum. Dünyada bunu kim hayal ederdi? Bunu soruyorum. Belki berbat bir insanlığın içine yeni giren bir yavru bunu düşünebilir."

"...Özellikle Guido oyuna girdikten sonra Gosso'nun esas mevkisine geçmesiyle tıkır tıkır pas yapan, rakibi hallaç pamuğu gibi atan İrfanlı, Halil İbolu 3. lig kökenli adına ve tarihine birebir uyan bir takım vardı."

"İrfan'ın baskısında Hleb, Guidoya çok güzel bir pas verdi. Guido hediyeyi karşılıksız bırakmadı."

"Tomiç çıktıktan sonra duran topların başına İrfan geçti. Maçtan sonra İrfan "Aslında kötü bir ortaydı. Ahmet kafayı vurdu. Allah işte..." dedi. Bana kötü bir orta gibi gelmedi ama İrfan için kötü olabilir tabi. Onun kadar zeki ve teknik biri gibi düşünebilir misiniz? Bu gol anlatılmaz. Oturun izleyin."

"5. gol Artun'un ilk süper lig golüydü. Kontra atakta 3'e 2 yakaladık. İrfan Artun'un önüne bıraktı. Artun yerden vurdu. 5 - 0."











 

 

 




22 Aralık 2014 Pazartesi

14. Hafta: Gençlerbirliği 5 - 0 Konyaspor (20.12.2014 - Cumartesi)


Sadece sonuca bakmayın. Sonuçtan çok daha öte bir maçtı. Sahadaki 11'deki 5 yabancı hariç tüm futbolcular Gençlerbirliği altyapısından yetişti. Sonradan oyuna giren Artunla, Berat'ı da eklersek 7 futbolcu olur. Maçın yıldızı 19 yaşındaki İrfan geçen sene 3. ligte yani 4. seviye ligde oynadı. Bugünleri kim hayal edebilirdi? Ülkemiz topraklarındaki hayalgücü fakirliğini gözönüne alırsak bu gerçeğin yok sayılacağını biliyorum. Dünyada bunu kim hayal ederdi? Bunu soruyorum. Belki berbat bir insanlığın içine yeni giren bir yavru bunu düşünebilir.

Zafer sarhoşluğundaki ruh halimin korunması için herşeyimi verebilirim. Şöyle de düşündüm. Artık ölsem de olur. Daha ötesi yok. Sınırlarda gezen pek sağlıklı gözükmeyen böyle bir duygu durumunu bir daha yaşayabilir miyim bilmiyorum.

Bu maçın tüm ayrıntılarını hatırlayıp hemen kağıda dökmek gerekir. Çünkü bu yazı büyük ihtimalle arşivin en önemli parçası olacak. Böyle bir kadronun ortaya çıkmasında İrfan Buz'un dolaysız katkısı olmasını isterdim. Hakan, Hikmet ve Uğur'un yokluğu Ahmet Oğuz ve Halil İbrahim'in bugün sahada olmasında etkendi. Ne olursa olsun Petroviç'in bu kadar iyi oynayacağını tahmin etmediğimden İrfan Buz'un hakkını teslim etmek gerekir.  

Doğa sakatlanıp çıkana kadar Gosso'nun forvet arkası oynaması yadırganabilir ama onun kararlı ve dikine pasları ve içeriye koşma özelliğini hesaba katarsak yanlış bir tercih diyemem. Çok güçlü ve dengeli biri olmasına rağmen o bölgede oynamaya alışkın olmadığı için sırtı dönük almaya çalıştığı toplara Kokaloviç engel oldu. Mervan'ın kenarda olmasına çok şaşırdım. Çünkü takımın çok önemli bir parçası olduğunu düşünüyorum.

Ön yargı ve nefretle yaklaştığım hakemlere olan duygularımın aynısını Doğa'da gördüm ve hislerime tercüman olduğu için sevindim. Rakip kaleye yakın bir pozisyonda Tomiç (o olması lazım) rakibi geçmeye çalışırken engellendi. Düdük çalınmadı. Hadi bu neyse. Akabindeki pozisyonda zannedersem Ömer Ali hiçbir temas olmadan yere düştü ve Hakem buna faul dedi. Doğa hakemin hemen önünde dikilerek uzunca bir süre suratına bakıp tekrar tekrar "Bize niye vermedin. Bunu verdin." gibi şeyler söyledi. Hakemin odun gibi durmaya devam etmesinden daha kötü birşey oldu. Doğa arkasını döndükten hemen sonra hakem sarı kartını çıkardı. Bu, kesinlikle kahpelik ve korkaklık dolu olan arkadan saldırmakla eş değerli bir davranıştı.

Maçın başlarında dengeli denilebilecek bir oyun vardı ama Konyaspor hem takım, hem bireysel olarak oldukça zayıftı. Rakibin Hleb, Uğur gibi emeklilik vakti çoktan geçmiş futbolcularla fazla dayanabilecek gücü yoktu. Takımın en etkili ismi Hasan Kabze, bir, iki kere sol kanadı kullanıp Ahmet Oğuz'a karşı bir üstünlük kurdu. Aynı bölgeden Ömer Ali de geldi ama o pek etkili olamadı. Konyaspor'un PTT günlerinden hafızamda kaldığı gibi Ömer Ali pas tercihlerinde çok kötüydü. O zamanlardan beri Recep Aydın'ın neden daha ön planda olmadığına şaşırıyorum.  

Ahmet Oğuz'un farklı pozisyonlarda Ömer Ali ve Hasan Kabzeyi sinsice ittirmesini hiç beğenmedim. Bir kaç pozisyon hatasını da farkettim. Onun dışında pek sırıtmadı, dengeli bir oyunu vardı ama açıkçası onu pek iyi bulmadım. İnşallah ilk süper lig maçı olmasının verdiği acemilik onu böyle göstermiştir. Yine de sağ  beki Hakan Aslantaş tekelinden kurtardığını söyleyebilirim.

Halil İbrahim bugün çok parlak bir oyun sergiledi. Doğru pozisyon alan, hızlı, topla gayet iyi yani komple bir futbolu vardı. Ataklara katıldı. İyi ortalar yaptı.

Attığımız gollerin aşağı yukarı hepsinde kalecinin hatası vardı.  Bu kadar çok ve güzel golü atmamıza yardımcı olan Belec'e de teşekkür etmek gerekir. Takımının tel tel dökülmesini seyreden milyonlar kazanan Aykut Kocaman'ın umrunda mıdır bu durum acaba? Neyse, bunları düşünmeyelim. Özellikle Guido oyuna girdikten sonra Gosso'nun esas mevkisine geçmesiyle tıkır tıkır pas yapan, rakibi hallaç pamuğu gibi atan İrfanlı, Halil İbolu 3. lig kökenli adına ve tarihine birebir uyan bir takım vardı.

Tomiç için sıradan falsolu topa sadece Stancu yükseldi ve çok rahat bir golle öne geçtik. Hemen sonra yine aynı yerden, aynı ortada top yine aynı yere ve Stancuya geldi ama bu sefer Stancu kötü vurdu.

İrfan'ın baskısında Hleb, Guidoya çok güzel bir pas verdi. Guido hediyeyi karşılıksız bırakmadı.

Tomiç her zamanki gibi isabetli ve yumuşak kornerinde Petroviç ön direğe gelişine plaseledi. Petroviçten bu vuruşu beklememiştim.

Tomiç çıktıktan sonra duran topların başına İrfan geçti. Maçtan sonra İrfan "Aslında kötü bir ortaydı. Ahmet kafayı vurdu. Allah işte..." dedi. Bana kötü bir orta gibi gelmedi ama İrfan için kötü olabilir tabi. Onun kadar zeki ve teknik biri gibi düşünebilir misiniz? Bu gol anlatılmaz. Oturun izleyin.

5. gol Artun'un ilk süper lig golüydü. Kontra atakta 3'e 2 yakaladık. İrfan Artun'un önüne bıraktı. Artun yerden vurdu. 5 - 0.

Hakem uzatmayı oynatmadı. Kahvede 3, 5 kişinin şaşkın bakışlarının yanında ilginç bir cümleye tanık oldum. "Hakem niye uzatmıyo ki, belki adam gol var oynadı." Bu kültürde Gençlerbirliğinin varlığı mucizedir. Kıymetini bilin.









13 Aralık 2014 Cumartesi

13. Hafta: Akhisar Belediye Gençlik 1 - 1 Gençlerbirliği (13.12.2014 - Cumartesi)


İki şerefli takımın maçı için farklı bir heyecan duyuyordum. Bu iki takımın ligin en az para harcayan iki takımı olması da beni düşündürmüyor değil. Maalesef parayla götün konumu arasında bir doğru orantı var. Bana sorarsanız para kirli falan değil, olamaz. İnsan kirli. İnsanın kendi kirini paranın üzerine atması ikiyüzlülükten başka birşey değil. İnsan olmasaydı kötülük diye bir kavram olur muydu?

Takımdaki sözde büyük takımlarda oynamayı hakeden futbolculardan Petroviçle birlikte Sedat Bayrak hepimizin bildiği gibi "kasap" kimlikli bir stoper. Hikmet'in yokluğunda, varlığında hep 18'de. Belki de gençlerimize ligin acı gerçeklerinden bir enkesit olması sebebiyle kadroda yer buluyor. Tosiç, Halil İbrahim ikilisiyle başladık. Her yerde takımların defanstaki ikilisi stoperler olur ama bizde durum farklı. Aykırı kulüp olma özelliğimizin bir parçası. Ataktayken sol kanattan hücuma katılan hatta zaman zaman oyunu kuran Tosiçti. Top rakipteyken Tosiç Ahmet'in yanına geçti. Halil İbrahim'e pek bir rol verilmemiş gibiydi. Onu fazla görme şansımız olmadı.

Aslında maçta pek birşey olmadı. Gençlerbirliği'nin en sıkıcı, pozisyonsuz geçen 2, 3 maçından biriydi. Deplasman takımı olmamıza rağmen top çoğunlukla bizdeydi. Buna rağmen oyunu yönlendiren ve hatta kontrol eden Akhisar Belediyespordu. Her anlamda farklı bir teknik direktör olan ve çok beğendiğim Mustafa Reşit Akçay'ın kolay kolay değişmeyen stratejisinin parçasıydı bu oyun. Takımı defansta çok dikkatli, rakibe hiç boşluk bırakmayan bir yapıyla oynuyordu. Bu oyunu takımın en yaratıcı ve en teknik futbolcusu Bilal'i ön liberoda kullanarak kurmuştu. Akhisar kontra ataklarda beklediğim etkinliği gösteremedi.

Bence maçtan önce İrfan Buz futbolculara sadece "Bilal'i bozun Gekas'ı tutun, hücumda da bişeyler yapın işte" demiştir. Başka da bişey dememiştir. Petroviç'in öylesine dolandığı sahada Bilal'i vücudunu kullanarak bozan İrfandı.

Ligin bence tartışmasız en kaliteli ve en zeki golcüsü Gekas ilk yarıda iki pozisyona girdi. İlkinde Güray'ın soldan ama uzaktan gönderdiği topa Gekas kafayla yavaşça kaleye gönderdi. Isınmaydı sanki. İkincisi Ntibazonkiza'nın yerden içeriye yolladığı topta Gekas onu kovalayan Ahmet Çalıkla birlikte ön direğe doğru hareketlendi. Topa kimse dokunamadı.

Tekrar söylemek gerekir maç çok sıkıcıydı. İrfan Buz 60'ta Mervanla Antal'ı değiştirdi. Bu hareket sanki "Bu kadar paraya bu kadar hocalık" demek gibiydi. Petroviç her zamanki gibi ilgisiz, alakasız bir futbol oynuyordu ve maç boyunca sahada kaldı. Doğa çıktı, Tomiç çıktı ama Petroviç çıkmadı.

Yediğimiz gol Tosiç'in stoper oynamaması gerektiğini bir kez daha gösterdi. Defanstan top çıkarmak belki, ama hızından falan fayda yok. Gekas öyle çok hızlı bir futbolcu değil. İlk anda Gekas topu kontrol etmek istedi ama edemedi. Seken top sağa doğru yöneldi. Gekasa yakın olan Tosiç değil Ahmet topa doğru koştu. Gekas topa çok sert vurdu ve Ramazan bile toptan kaçtı. Bence göremedi de.

Golden sonra bir tek pozisyona bile giremediğimiz maçta ben "maç bitti, kaybettik" dedim ama İrfan'ı unutmuştum. İrfan yoktan bir pozisyon yarattı. Pas arası yaptıktan sonra topu hemen en yakınındaki Berat'a attı öne doğu fırlayıp tekrar topu aldı. Rakibine çalım attı ve soldan içeri giren Stancu'nun önüne topu bıraktı. İrfan'ı övmek artık bana sıradan geliyor.

Son dakikalarda İrfan Buz Sedat'ı oyuna alarak "maçta başka gol olmasın" istedi. Hatta bence içinden "Deplasmanda bir puan iyidir" klişesini de söylemiştir.










9 Aralık 2014 Salı

Türkiye Kupası Gruplar - 1. Maç: Cizrespor 1 - 2 Gençlerbirliği (09.12.2014 - Salı)


 Dijehoua'nın yedek soyunduğu iki afrikalı Cizrespor'u Cizre'de son 10 dakika oynayan Antal hariç 7'si altyapıdan tamamı yerli kadroyla yendik.

Maçı maalesef izleyemedim. Hiç seyretmediğim Çağrı, Ahmet Oğuz, Halil İbrahim gibi futbolcuları izlemeyi çok istemiştim. Sadece golleri görebildim. Bir de Antal'ın aynı pozisyonda çok yakından iki kez kaçırdığı golü. Bilmiyorum ama belki Antal bir kızı düşünüyor.

Sıradan denilebilecek gollerde yine İrfan'ın isabetli pasları dikkat çekti. İlk golde Berat çabuk davranarak topu güzel kontrol edip zaman kaybetmeden kaleye yerden şutunu çekti. Kaleye yakın bölgelerde fırsatınız varsa gelişine vurmak gerekir. Çünkü kaybedilecek çok kısa bir zamanda bile kaleci ve defansın yer değiştirmesiyle uygun pozisyonu kaybedebilirsiniz. Bir golcü aslında duruşundan bile belli olabilir. Hatta suratına bile baksanız anlayabilirsiniz. Berattan da iyi bir golcü tadı alıyorum.

Artun soğukkanlı bir futbolcu ve İrfan'ın tam defansın arasına attığı topu takip etti. Rahat bir pozisyon olsa da isabetli kafa vuruşuydu.




6 Aralık 2014 Cumartesi

12. Hafta: Gençlerbirliği 2 - 0 Gaziantepspor (06.12.2014 - Cumartesi)


Kadro yine çok farklı bir 18'den oluştu. Basını geçtim, kulübün resmi kaynaklarının taraftarlarla olan iletişimsizliğini anlamış değilim.

Maçta hakem açısından yine hiçbir sürpriz olmadı. Abdullah Yılmaz da kara listeye girdi. Aslında bu kara listeye aldığım hakemleri bir bir öldürsem. En kötü, insanlığa bir seri katil daha kazandırmış olurum. Altı tane sarı kart gördük ve hepsi tartışmasız yanlış karardı. Mervan'ın attığı temiz golü de vermedi. Stancu'nun rakip defansa temas dahi etmediği pozisyonda düdük çaldı ve Stancu haklı olduğu, doğru söylediği için sarı kart gördü. Tüm bunları daha fazla düşünürsem kesin kanser olurum. En kötüsü, ölümümün nefret ettiğim adaletsizliğe olan öfkemden kaynaklanması olur. Atın ölümü arpadan olsun. Tek istediğim bu.

Takımın genel görüntüsü Petroviç'e rağmen gayet iyiydi. Petroviç bugün sırıtmadı hatta iyiydi de. Maçın başında soldan gelen rakibin arka direğe yerden gönderdiği topu kesti. Normal bir hareket ama Petroviç'in kendi savruk oyununu baz alırsak ceza sahasına girmesi güzel bir davranış. Defanstan aldığı topları iyi dağıttı. Bu sizi yanıltmasın. Rakip hiç bir zaman Petroviç'i rahatsız etmedi.

Antal bugün çok kötüydü. Maçın başlarında Mervan soldan dibe doğru topla koşarken göbekten markajsız gelen Antal'ı gördü. Antal topa gelişine vurmak isterken ıska geçti. Net bir gol fırsatıydı. Herkes böyle hatalar yapar. Buna birşey diyemeyiz. Maçın devamında pek ortalıkta yoktu ama kesinlikle iyi niyetliydi. Defansa yardım etti. Yardımlaşmalı oynamaya çalıştı. İlk yarının ortalarında bir pozisyonda Antal'ı ofsaytta beklerken farkettim. Önceden oraya depar atmış sonra ona pas atmışlar gibi bir durum değildi. Sanki öylesine orda dinleniyor gibiydi. Antal'ın bugün futbol oynamakla ilgisi yoktu. "Kesin bir derdi var. Çünkü tekniği gayet iyi" derken taç çizgisinde yumuşak gelen topu kontrol edemediğini gördüm. 40. dakikaydı. Artık Antal'ın sahada ne yaptığı, ne yapmadığı ayan beyan ortadaydı. O dakika oyundan çıkarılması gerekirdi. Hadi bu yapılmadı. Hocanın kesinlikle Antalla en kısa zamanda birebir konuşması gerekir.

Defansa ve Ramazan'a hiç iş düşmedi. Benim hatırladığım Ramazan bir tane kafa topu çıkardı. Rakibin etkisizliğine rağmen Hikmet, Ahmet Çalık iyi bir oyun çıkardı. Hakan geçen seneki futbolundan çok uzak. İçeri kestiği ortalar çok alakasız yerlere gitti. Mervan beklentimin altında kaldı ama kötü değildi. Hakemin berbat yönetimi onu bozmuş olabilir. Yine de Mervan'ı beğendim. Gosso, Stancu her zamanki gibi iyiydi.

İrfan süper ligi daha iyi tanımaya başlıyor gibi ve her geçen hafta daha diri gözüküyor. Pozisyon bilgisi ve oyun zekası ona oyunun savunma tarafında da  yardım ediyor. Tekniğinden bahsetmeye hiç gerek yok. Attığı gol, topla çok rahat oynaması, herşey çok güzel.

Karcemarskas'ın bize hediye ettiği gol onu çok üzdü. Allah adaleti sağlamaya çalışırken işleri yüzüne gözüne bulaştırdı. Belki de adaletsizliğe çok kızmamak gerek. İlahi adalet bile yok çünkü.

Stancu'nun kafayla İrfan'ın önüne bıraktığı topu İrfan sol ayağının dışıyla topu kalecinin üstünden aşırarak sol direğe ve yere çok yakın olan filelere astı. Tekrar tekrar izleyin. Sigara yakın, çay koyun veya ne seviyorsanız. Kahve için, rakı doldurun, bira için, şarap koyun. Gece uykuya dalmadan önce bu golü kafanızda canlandırın.






3 Aralık 2014 Çarşamba

Burak Yılmaz Devrimi

"Kötü oynayabilirsiniz ama kötü koşamazsınız" gibi bir lafa heralde kimse itiraz edemez. Bunu bir de Burak Yılmaz'ı düşünerek yorumlamak gerek. Bana göre Burak Yılmaz'ın Türk futboluna tek katkısı kötü koşmanın var olduğunu insanların kafasına vura vura öğretmesi oldu. Alt yapılarda Burak Yılmaz'ı parmakla göstererek futbolculara somut olarak kötü koşmanın ne olduğunu anlatıp nasıl koşulacağı öğretilmesi gerekir. Dünya futbolunda iyi koşmanın onlarca örneğini gösterebilirsiniz. Türkiye'den de Gekas'ı gösterebilirsiniz. İyi koşmanın örneği çok ama kötü koşmak zor ve çok nadir. Futbolun en temel ilkesi topsuz oyun, yani... belki diyebilirsiniz; Burak topsuz oyunda çok kötü. Hayır! Topsuz oyunda kötü olmak demek hiç hareketlenmemek demek. Burak hareketleniyor hem de deli gibi, işte bu yüzden "kötü koşmak" tabirinin mucidi, devrimcisi Burak Yılmaz'dır.

1 Aralık 2014 Pazartesi

11. Hafta: Trabzonspor 4 - 1 Gençlerbirliği (01.12.2014 - Pazartesi)


Maç başlamasına yakın sandalyeme oturduğumda Gençlerbirliği'nin kazanacağını düşünüyordum. Maç 2-0 olduğunda bile ümidimi kaybetmemiştim. 40. dakikada maç 3-0 olduğunda uykudan tamamen uyanmış oldum.

Genel basında adımızın geçtiği hayallerde bile yok ama yerel ve sosyal basında doğru dürüst bilgi veya duyuru olmaması beni üzmüyor değil. Stancu'nun sakat olduğunu maçta öğrendim. Özgür'ün sakatlığı konusunda aylardır tek kelime bile duymadım. Kadroyu gördüğümde içimden yine "oha" diye bir tepki verdim. Sakat ve cezalıları göz önüne alırsak çıkan kadronun altına imzamı atabilirim. Hele İrfan Buz'un Petroviç'i maç boyunca hiç kullanmamasını çok beğendim. İrfan Buz, hatalarından ders çıkarma özelliğini Petroviç'i yoklukta kullanmamasıyla kanıtlamış oldu. Bkz. Geçen haftaki Karabük maçı.

Stancu'nun yokluğunda bile Berat'ın kadroda olmaması beni "Acaba sakat mı?" gibi bir soruya yöneltti. Geleceğin Gekas'ı olarak gördüğüm futbolcunun yok sayılması beni biraz rahatsız etti. En uçta Mervan oynadı. GAİS takımında en uçta oynadığı maçları görmüştüm ve bu mevkiye yatkınlığı var.

Yediğimiz ilk golde Tosic'in hatasını ve bunu Cardozo'nun ustaca değerlendirdiğini izledik. Bu golden sonra oyunda dengeyi kurar gibi olduk. Gosso'nun rakibin hatasını değerlendirdiği pozisyonda Mervan topu Koçer'in önüne güzelce bıraktı. Kaleci Fatih, Koçer'in önünü çok iyi kapattı ama net bir gol pozisyonuydu. Çalım atıp topu boş kaleye yuvarlayabilirdi.

Ersun Yanal kendine has oyun planını Trabzonspora çok çabuk aşılamış ve herhangi bir planı bile olmayan onlarca teknik direktör'ün olduğu ülkemizde bana göre bugüne kadar heykeli dikilecek bir özellik ortaya koydu. Önde 5, 6 adamın pres yaptığı, futbolcuların her dakika iştahla oynadığı, çok seri, hızlı koşulara dayalı futbol kaliteli futbolcular da olduğunda en azından benim seyir zevki ihtiyacımı doyuma ulaştırmış oluyor. Rakibe bol ve net gol fırsatları vermesi özelliğiyle heyecan yaratan bir stratejiyi sahada izlemiş oluyoruz. Tabi bunda en büyük pay dinamizm. Ersun Yanal'ın kendi fikirlerini futbolcularına hemen benimsetmesi de bıkkınlık veren çeşitli söylemlerin bahane olduğunu göstermiş oldu. Demek ki "sihirli değnek" diye bişey varmış. "Uyum süreci", "zamana ihtiyaç var" gibi sözler bazıları için geçerli değilmiş.

Bugün, golleri ve pozisyonları tek tek betimlemeye kalkmaya açıkçası üşeniyorum. Kesinlikle arşivlenmesi gereken golleri ballandıra ballandıra anlatmak gerekirdi. Cardozo'nun kürek gibi ayaklarını raket gibi kullanması ve hat trick'i sürekli göz önüne getirilmesi gereken çok estetik görüntülerdi. Özer'in hızlı gelen topa hafifçe yön vermesi kolay bir iş değildi. Bunlarla birlikte Mervan'ın direkten dönen topu Cardozoya karşılık gelebilecek türden güzel bir kesme ve aşırtma vuruştu. Attığımız tek golde İrfan'ın milimetrik pasını Mervan temiz bir vuruşla asiste dönüştürdü. Pas o kadar düzgündü ki o golü kaçırmak İrfan'a küfür etmekten daha kötü bir iş olurdu. Golden sonra Mervan İrfan'a sarılıp öperek ona hediyesinin karşılığını vermiş oldu.

4-0'ken ve maçın son dakikalarında bile Gençlerbirliği'nin maça asılmasını çok beğendim. Gosso, Mervan başta olmak üzere tüm futbolcular gayretliydi. Güzel bir maç oldu. Maç 7-0 bitse bile üzülmezdim. Trabzon güzel oyun ve iyi futbolcularıyla bariz bir üstünlük kurdu. Herşeyden önce bizden 2 kat daha fazla koştular. Yusuf, Cardozo, Mehmet Ekici gibi nitelikli futbolcularıyla farklı galibiyeti hak ettiler. Bugüne kadar Gençlerbirliğine karşı en iyi oynayan bir rakibi gördüğümü söyleyebilirim. Bugünle birlikte Trabzonspor'un adil olmayan bu ligte bile şampiyon olacağını düşünüyorum.

28 Kasım 2014 Cuma

İdeal Milli Takım Kadrosu

Milli takımın artık kaderi ve hatta ekolü haline gelmiş olan defans ve bol gol yeme sorununun başlıca sebebinin bek oyuncular ve stoperler olduğu kanısındayım. Defans 3. bölgede başlar gibi afilli cümlelere gelene kadar bence öncelikli olarak pozisyon alma ve topsuz oyun gibi en temel taktik eksikliğine vurgu yapmak gerekir. Bunun yanında Türk liginde hakem avantajını arkasına alan sözde büyük İstanbul takımlarından sadece Semih Kaya'nın kayda değer defansif bilgisi ve yeteneği olduğunu düşünüyorum. Defans oyununun rakibin ayağa tekme atmak, nizami olmayan şarjla oyunu sinsice bozmak olarak bilindiği zırt pırt faul düdüğünün çalındığı ve normalde en az 15, 20 sarı kart gösterilmesi gereken pozisyonlarda düdük bile çalınmadığı ülkemiz futbolunun köklü bir değişikliğe gideceği hayalini yaşarken anadolu ve PTT takımları ağırlıklı aşağıdaki kadronun bugünün en ideal kadrosu olduğuna inanıyorum.



23 Kasım 2014 Pazar

10. Hafta: Gençlerbirliği 2 - 2 Karabükspor (23.11.2014 - Pazar)


Gosso ve Uğur'un yokluğunda sahaya çıkan 11 sürpriz bir 11'di. Stoperde Hikmet solda Tosic oynadı. Bu normal ama İrfan Buz'un Gosso'nun yokluğunu Tomiç, İrfan ikilisiyle doldurması ilginç ve bence çok güzel bir karardı.

Doğa'nın yanında veya biraz önünde ağırlıklı olarak İrfan oynadı. İrfan bu bölgede de klasını gösterdi. Top saklama ve düzgün pas kullanma becerisinin yanında doğru pozisyon alıp defansif özelliğini sergilemesiyle bana göre kusursuz bir oyun çıkarmış oldu. Gerektiğinde vücudunu kullanıp ikili mücadelelerde rakipleri bozdu. Yanındaki arkadaşlarını çok iyi kullanıp yaptığı ikiye birlerle hücum başlangıçlarının kilit ismiydi.

Tomic, Mervan, Koçer ve Stancu takım oyunu anlayışıyla çok iyi bir hücum takımı oluşturdu. Stancu ve Koçer'in kaçırdığı net pozisyonlar ve Mervan'ın çalımla kendine pozisyon yarattığı pozisyon gollerin habercisiydi. Rakibin yakaladığı net gol pozisyonunun bir tane olduğunu düşünürsek defansın da başarılı bir oyun çıkardığını söyleyebilirim.

Kaliteli ve göze hoş gelen futbol, 23. dakikada Stancu, Koçer ikilisinin oyunu sonucundaki golle süslendi. Koçer'in mükemmel ortası Stancu'nun bitirici kafa vuruşuyla sonuçlandı. Golden sonra ilk haftalardaki görüntünün aksine Gençlerbirliği rahat futbolunu sürdürerek rakibini çaresiz bıraktı derken Ahmet Çalığın koluna çarpan topa hakem penaltı dedi. Yine olmayan bir penaltı sanki inat olsun diye verildi. Penaltı golünü yediğimizde yanımdaki arkadaşıma "Olsun, biz zaten çok iyi oynuyoruz, hakeme rağmen kazanmış olucaz, bunun ayrı bir gururu var, bence iyi bile oldu." dedim. Gençlerbirliğine çok güveniyordum. Sandelyemde otururken rahattım ve hiçbir zaman kazanamayacağız gibi bir endişeye girmedim. Nitekim ilk yarının son dakikasında İrfan'ın topu çok iyi kontrol edip, saklayıp, rakibine çalım atıp topu Koçer'in önüne yuvarlaması golden bile daha keyifliydi. Koçer'in ikinci asisti de ilki kadar güzeldi.

İkinci yarıda farkın açılacağını bekliyordum ama beklentim koskoca bir hayal kırıklığına dönüştü. Maçın 56. dakikasında İrfan Buz bir teknik direktörün tek başına sanki ders verir gibi bir takımı nasıl durdurabileceğini hatta geriye götürebileceğini gösterdi. Oyuna giren Petroviç hadi neyse de Mervan'ın çıkması yapılacak en son şeydi. Tek hareketle iki yanlış bir bakıma İrfan Buz'un bir taşla iki kuş vurması takımı bir anda ters yüz etti. Takımda 60 dakikadan sonra tam randımanlı oynayamayan özellikle zaten fizik zaafiyeti olan Tomiç, Koçer ve İrfan varken takımın en çabuk, en hızlı ve en dengeli oyuncusu Mervan'ı çıkartmak maçın kaderini değiştiren tek olaydı.

Karabükte ikinci yarı oyuna giren Viola dikkat edilmesi gereken en önemli oyuncu olmasına rağmen ne daha öncesinde gereksiz bir sarı kart alan Doğa ne de oyuna sonradan girip sorumlu davranmasını beklediğim Petroviç bu adamın rahat rahat topla oynamasına bir tehtid olabildi. Viola'nın attığı gol kesinlikle muhteşem. Onu orta sahada karşılayan Ahmet Çalığı rahat geçmesi bomboş bir orta sahada çok normal ve bence burda Ahmet Çalığın hiç bir hatası yok.

2-2'den sonra ilk yarıyla uzaktan yakından alakası olmayan berbat bir maç beni kara kara düşünmeye sevk etti. Kulübede Berat yine yoktu ve 76. dakikada Artun, Koçer yerine oyuna girdi. Antal yine hiç kullanılmadı. Taylan kadrodaydı ama bugüne kadar bir dakika bile oynamadı. İrfan Buz bir tanesi ölümcül olmak üzere maçı 2 değişiklikle tamamladı. İlk geldiği günlerde çıkardığı kadro, oyun anlayışı ve oyuncu değişiklikleriyle bende çok kötü bir izlenimi olan İrfan Buz'un hatalarını görüp farklı kararlardan çekinmemesini şaşkınlıkla karşıladığımı hatırladığımda  yakın gelecek için bir çıkış yolu ve umut ışığı görebiliyorum.

9 Kasım 2014 Pazar

9. Hafta: Kasımpaşa 2 - 2 Gençlerbirliği (09.11.2014 - Pazar)


Nizamettin geçen hafta sakatlanıp oyundan çıkmıştı ve bu hafta kadroda yoktu. Koçer'in de takıma dönmesiyle ilk 11 geçen haftaki 11'den iki oyuncu faklıydı. Dahlin ve önündeki 6 oyuncu takımın ideal 6'lısı olmuş gibi ve bence öyle olması gerekir.

Arkadaşlarımın kendilerine göre bir vakitte halı saha maçı ayarlamalarından ötürü maçın ikinci yarısını kaçırdım. Bu sezon bugüne kadar gördüğüm en iyi Gençlerbirliğini tam izleyememem kendi adıma büyük bir kayıp oldu.

Takımın geçen haftalara göre siyahla beyaz kadar farklı olmasını Nizamettin'in yokluğuna, Hakan'ın geçen seneki performasına yaklaşmasına, Mervan'ın son iki haftadaki futbolunun üstüne koyarak devam etmesine, Tomic'in çok klas paslarına ve falsolu toplarına bağlıyorum. İrfan Buz'un geldiği günden beri aşırı temkinli ve hücumdaki plansız oyun anlayışının sona ermeyeceğini düşündüğüm için de yanıldığımı dile getirmem gerek. Belki de takımı yeni yeni tanımaya başladı. Hücum organizasyonu konusunda futbolcuların verimsizliğinden çaresiz kalmış da olabilir ama Nizamettin ısrarının hiç bir tarafını hoş göremem.

İlk yarıda net pozisyonlara girip geride hiç pozisyon vermeyen bir Gençlerbirliği beni oldukça şaşırttı. Tomic'in çok etkili duran top kullanması önemli bir gol silahıydı. Mervan asıl mevkisi sol kanattan Stancu'nun arkasında kaydırıldı ve bence çok doğru bir karardı. İçeriye hızlı koşma özelliğinin yanında çok çabuk ve çok dengeli biri olma özelliğiyle ilerleyen haftalarla birlikte kesinlikle takımın parlayan yıldızı olacağına inanıyorum. En uçta da denenebilir. İsveç'in GAİS takımında santrafor oynadığı maçları görmüştüm. (Yazın İsveç ligine bahis oynadığımdan maçları canlı izliyordum ve Mervan ligte gözüme çarpan birkaç oyuncudan biriydi. Bence bu performansını sürdürürse farklı tipte oyuncular olsa bile Jimmy Durmaz'ın bir, iki adım önüne geçeceğini düşünüyorum.).

Beklenen gol nihayet 40. dakikada geldi. Stancu, Hakan ve Tomic'in başrol oynadığı kanat oyunu sonucundaki golde aslan payı Hakan'ın. Hep böyle olman lazım Hakan.

Seyredemediğim ikinci yarıda 3 gol ve kaçan bol pozisyon olmuş. İrfan'ın güzel golünü gördüğümde çok mutlu oldum ama şaşırmadım. Beklentimi boşa çıkarmadı. Çünkü onun tekniği için bu klas gol bence normal. Gençlerbirliği böyle bir genç yetiştirdiği için gurur duymalı. Önümüzdeki yıllarda onun gollerini, asistlerini, akıllı ve estetik oyununu ve gelişimini takip edeceğim için şimdiden heyecanlanıyorum.

Beraberlik golünden sonra Artun'un içinde bulunduğu pozisyonlar bu yarıda da maçın hakimi olduğumuzun göstergesiydi bence. Artun'un yavaş tepkileri, hareketleri ve hareketlenmesi bu pozisyonların golle sonuçlanmamasının nedeni gibiydi. Acaba Artun değişikliği doğru muydu? Artun'un kaçan pozisyonlarda tehlikenin oluşmasında etken olduğunu kabul edebilirim ama Antal bizi 3 puana götürmez miydi? Berat'ın 18'de olmaması da beni endişeye sürükleyen başka bir olaydı.


1 Kasım 2014 Cumartesi

8. Hafta: Gençlerbirliği 1 - 0 Başakşehir (01.11.2014 - Cumartesi)


Kadroda göze çarpan değişiklik Antal'ın ilk 11'de başlamasıydı. Guido'nun 18'de olmaması ilginçti. Kendi adıma en ideal defans 4'lüsüyle sahadaydık.

Bu maçın genel görüntüsü artık İrfan Buz hakkındaki görüşlerimi açık hale getirdi. Son derece temkinli bir anlayış hakim. Hücum planının olmadığı gol yememeye dayalı bir futbol. Atarsak duran toptan veya şansa yani kesinlikle kendiliğinden oluşabilecek pozisyonlarla gol arayan hatta aramayan bir takım. Öylesine oynayan "kervan yolda düzülür" mantığıyla hareket eden bir Gençlerbirliği.

Tüm bunlarla birlikte Hakan'ın geçen seneye kıyasla oldukçu kötü oynaması, Nizamettin ısrarı takımı 1, 2 seviye düşüren etmenlerdi. Nizamettin 61'de sakatlanarak oyundan çıkmasa belki maçın sonuna kadar oynayacaktı.

Antal'ın depar hızının bir kanat oyuncusuna göre çok az, bir anlamda da onun "Hantal" olması onu olduğundan daha kötü bir futbolcu gibi gösterdi. Teknik olarak gayet iyi olduğunu düşünüyorum ve bence forvet arkasında kullanılması gerekir. 66'da yerini Tomic'e bıraktı. Tomic de Antal gibi yavaş ama çok klas ve oldukça kaliteli paslar atabilen bir futbolcu.

Bunlarla birlikte Mervan'ın takımın değişmez oyuncusu olma yönünde sağlam adımlar atmasına çok seviniyorum. Hızlı, çabuk ve vücut dengesi yerinde bu fiziksel özelliklerinin yanında içeriye pas kullanması da çok olumlu. Golcülüğünü de gösterdiğinde takımın en sevilen oyuncularından biri olacak.

Yapılan değişikliklere rağmen oyunda hiçbir değişiklik yoktu. Ben Berat girecek diye beklerken son değişiklik Mervan-Artun oldu ve açıkçası maçın sonucu belli oldu diye düşünmeye başladım. Yine de Artun maça hareketlilik getirdi diyebilirim. Maçın sadece son 2, 3 dakikası ciddi ciddi gol atmaya gittiğimiz anlardı. Bu anlarda İrfan'ın çalımları ve Tomic'in pasları bizi öne doğru itti.

Maçın artık son dakikasında Gosso tehlikeli bir şekilde kale önünde topla oynuyordu. Telaşa kapılan Başakşehir defansı gereksiz sert bir hareketle bize gol fırsatı verdi. Tomic beklentimi boşa çıkarmayarak güzel bir plaseyle maçı bitirdi.

Kazanan her zaman haklıdır. Ne kadar kötü olursak olalım galibiyeti hak ettik. Frikik kullanmak da bir meziyet ve bizde de Tomic gibi bu işi bitirebilen bir oyuncu var.

25 Ekim 2014 Cumartesi

7. Hafta: Özgür Yankaya 2 - 1 Gençlerbirliği (25.10.2014 - Cumartesi)

Bu tür maçlar Gençlerbirliği adına ölçü olmayan maçlar, 11'e 15 (hakem 3, 4 kişilik) oynanan bu karşılaşmalarda Gençlerbirliğini 1-0 galip sayabiliriz. Galiptir bu yolda mağlup, sonuca sevinilmesi bile gerekebilir. Sahada olan biten şeylere futbol falan demek bu oyuna kocaman bir hakaret olur. Büyük bir küfürdür. Bu yüzden illa konuşmak gerekiyorsa farklı boyutlarda düşünmek gerekir. Özgür Yankayanın üyesi olduğu futbol federasyonu, türkiye devleti, oyunun sonucuna göre kulüplere bir miktar para verir. İşte bu para kirli paradır. Haramdır. Hırsızlıktır. Eğer böyle bir tiyatronun olduğu bir karşılaşmanın sonucu Gençlerbirliği lehine olsaydı da ortada dönen para, kirli para olurdu. Türkiye futbol federasyonuna bağlı olan Gençlerbirliği de aslında dolaylı veya dolaysız bu işlere ortak olmuş olur. Böyle yalanların, hırsızlıkların olduğu bir kültürde yaşam sürdürmekle de kendi adıma utanıyorum. Tepki verin, vermeyin, küfür edin, etmeyin. Burada yaşıyorsak bir şekilde günaha batmış vaziyetteyiz demektir. Bu topraklarda doğmak bir suçtur, ahlaksızlıktır. Gençlerbirliği de ahlaksız bir takımdır, kulüptür. Şerefini kurtarmak istiyorsa hiç düşünmeden ligden, federasyondan kopmalı. İsmi de tarih olmalı, hatta silinmeli...

21 Ekim 2014 Salı

6. Hafta: Gençlerbirliği 0 - 0 Erciyespor (20.10.2014 - Pazartesi)


Kendimi bildim bileli takımlar ne hikmetse lige verilen araları istisnasız hep iyi değerlendirirler. Lige verilen bir başka aradan sonra bu maçta iki takım da bu arayı hiç değerlendirmemişler.

Sakatlıktan dönen Doğa dışında Berat Uğur'un yerine 11'de maça başladı. Maç başladığından itibaren kötü bir futbol vardı. Bülent Korkmaz'ın her zamanki defansif oyun anlayışı bozulmadı. Haliyle deplasmanda daha da sıkı bir defansif oyun oynayacakları kesindi. Bunun hiçbir tarafını göz önüne almamış bir Gençlerbirliği vardı. İrfan Buz fazlasıyla temkinli bir takım çıkardı. Belki oyuncular hücum karakterliydi ama anlayış bu karakterde değildi.

İlk yarının bitmesine yakın Gosso'nun sakatlanmasıyla Petrovic, ikinci yarıya başlarken de uzun zaman sonra 18'e alınan Mervan Berat'ın yerine oyuna girdi. Bu değişikliklerin ne oyuna ne de skora bir tesiri vardı. Berbat ve ruhsuz futbol beklendiği gibi golsüz bitti. İrfan Buz 72'de Hikmet yerine Uğur'u alarak sahada boş gezen Guido veya  Nizamettin yerine İrfan'ı hiç kullanmamış ve yine çok kötü oyuncu değişiklikleri olmuş oldu. Ek olarak takımı gazozuna maç yapıyormuş gibi İrfan Buz'un hiç bir planı ve rakip analizi yok gibiydi. Maçta aklıma gelen tek pozisyon Tosic'in ortaladığı yere seken topu takip eden Guido'nun dışarı yolladığı pozisyon...

Bu maçla birlikte İrfan Buz aşağı yukarı nasıl bir hoca olduğunu gösterdi ve açıkçası korktuğum başıma geldi. Çok sıradan, temkinli bir oyun anlayışı rakip kim olursa olsun değişmeyecek gibi... Nizamettin ısrarı ve İrfanla Berat'ı pek düşünmemesi hepsinden kötü. Bu gidişle 3 maçta 4 puan gibi bir istirarla ligi orta sıralarda bitiririz. İnşallah yanılırım.

15 Ekim 2014 Çarşamba

Türk Futbol Basınının "Ekol" Fetişizmi

"Ekol" belki de kulağa çok hoş gelen bir kelime ama ben bu zevki hiç tadamadım. Tam olarak ne anlama geldiğini bilmemekle birlikte bilmek de istemiyorum. "Futbol ekolü", "Alman ekolü", "Ekol olamadık.", "Bizim bir ekolümüz yok" gibi tabirlerle çok sık karşımıza çıkan bu kelimeyi maalesef hiç sevmedim. Aslında benim bu kelimeden gıcık kapmamın altında yatan şey kelimenin kendisi değil. Birçok şeyde olduğu gibi yeni fikirler üretememenin verdiği endişeyi yok etmek için genellikle yabancı kökenli olan kelimeleri işin içine sokup sözcüklerin havasına fazlasıyla kapılarak klişeyi sanki klişe değilmiş gibi algılamak ve göstermek istenmesi bana göre paçayı kurtarmanın bir yolu. Bir diğeri için bkz."vizyon".

Şimdi, "Alman ekolü" dediklerinde ne anlıyorlar acaba? Nedir bu "Alman ekolü", "İngiliz ekolü", "İtalyan ekolü"...? Beraberinde gelen "sistem", "tarz" gibi kelimeler benzer hatta aynı kavramlar mı? Her ülkenin bir ekolü varsa veya olmak zorundaysa dünyada en az 100 tane ekol var. Öyle mi peki?

Avrupada 30, 40 yıldır hemen hemen aynı tip futbol oynanıyor. Bundan 50 yıl öncesinde belki ülkeler arasında ülkelerin kendilerine has öne çıkan özellikleri vardı. 70'lerde Ajax'ın öncülük ettiği "Total Futbol" kavramıyla zamanında ve hala "Hollanda Ekolü" diye birşey tabi ki var. Birçok kimsenin de başka şeylerle karıştırdığı "Total Futbol" kabaca alt yapıdaki eğitim anlayışındaki yenilikle ortaya çıkan bir oyun tarzı. Kısaca tanımlamak gerekirse "Total Futbol" futbolcuların altyapıda kademe kademe bütün pozisyonlarda oynayarak her pozisyonun gerekliliklerini öğrenip maç içinde de oyuncuların yer değiştirmesine dayalı onlara bir anlamda özgürlük tanıyan dinamik bir futbol anlayışı.

1950'lerde Macaristan efsanesini belgesellerde, orda burda hep duyuyoruz. Ferenç Puşkaş gibi çok tanıdık bir isimle birlikte dillere destan bir takım olduklarını hep anlattılar. "Altın takım" olarak bahsedilen takım heralde belli bir oyun tarzını da yansıtıyorlardı ama "Macar ekolü" dersek heralde herkes boş boş bakar. Yine de o dönemde oynadıkları oyunun 70'lerin Hollandasına benzediğini söylüyorlar.

Türkiyede bahsedildiği gibi ekol belli bir sistemi oturtup onu yıllarca korumaksa, bugün San Marino'nun bile  iyi kötü bir ekolü var. 4'ten fazla yememeye dayalı 6. golü yese bile rakip kaleye 4 adamdan fazlasını göndermeyen bir oyun tarzı veya strateji görebiliyoruz.

Dünyada insanların yaşadığı coğrafya, içinde bulunduğu kültür ve fiziksel özelliklerine bağlı olarak bence sadece kıtalar arasında bir ekol farkı görebiliriz. Siyah futbolcuların atletik olma özelliklerine göre şekillenen Afrika futbolu 90'lardan itibaren yeni bir futbol anlayışı getirdiğini görebiliriz. Latin amerikada belki eğlenceye yönelik eğilimlerinin getirdiği doğaçlama ve rahat bir futbolla göze çok hoş gelen ve bireyselliğin ön plana çıktığı yüksek tekniğe dayalı özgün bir futbol oynandığı kesin. Avrupada ise taktik futbolu ön plana çıkıyor. Futbolcuların sıkı bir disiplinle birlikte küçük yaşlardan itibaren eğitim gördüğü altyapılara çok önem verildiği Avrupada futbol bir satranç gibi bir çok stratejinin yerine göre kullanıldığı temel taktik bilgilerin vazgeçilmediği bir ekol var.

Ayrı ayrı her ülkede belli başlı farklılıklar var ama bunlara ekol demek bence hiç doğru değil. İngilizlerin uzun topa dayalı direk futbolu bir ekol müdür? İri yarı oldukları için fizik olarak üstünlük kuran İskandinavlar bir ekole sahiptir denilebilir mi? Eğer bunlar ekolse sert ve çoğu zaman kasıtlı ikili mücadelelerin olduğu, rakiple ve hakemle uğraşmayı seven ülke futbolumuzdaki "kaos ekolü" avrupada "ekol" olabilmiş bir ülke olamaz mı?

11 Ekim 2014 Cumartesi

İzlanda ve Çek Maçlarında Boyunun Ölçüsünü Alan Türk Milli Takımı Hakkında

A milli takımın yıllardır oynadığı futbol, yediği ve atamadığı goller çok rahatlıkla gözle görülebilmesine rağmen aptal bir gurur yüzünden veya süzme salaklık neticesinde yapılan hataları bıkmadan, usanmadan tekrarladığını dün tekrar gördük. Türkiye'de top oynayan hepimizin tanıdığı ve kimsenin beğenmediği Kadlec ve artık Beşiktaşta forma şansı bulamayan Sivok, Çek takımının takım savunmasının en önemli pozisyonunu paylaştı. Daha önceden Hırvatistan'ın bizi play-off'ta elediği günlerde cümleten dalga geçilen Gordon Schildenfeld dönemin ve Türk futbolunun dillere destan golcüsü Burağı efor sarfetmeden durdurmuştu. Tüm bu gerçeklerle birlikte "basit gol yiyoruz, söylüyoruz ama yine de olmuyor" gibi bir bahaneye sığınmaktan başka bırakın çözüm için fikir üretmeyi, yeni bir laf veya bahane bile üretemeyen teknik heyet ve değerli basının futbol yorumcusu mensupları dün yediğimiz gollerdeki mahalle maçında bile uygulanması gereken en basit pozisyon bilgisi gerektiren sıradan uygulamayı dile getiremedi. Sivok'un kornerden gelen topa sadece bir adım geri atarak ve haliyle olduğu yerde zıplayarak rahat rahat kafayla golü attığında yıllardır adam adama savunmayla alan savunması karşılaştırması yapan futbol dahileri 4, 5 kişilik defansımızın bir tek Sivok kadar bile doğru yerde durmayı düşünemediğini söylemedi. Yediğimiz ikinci golde Caner'in olması gerektiği yerden ilerde olduğunu gören sağ bek Kaderabek'in o boşluğa hızlanmasıyla, topu ona aktaran Lafatayla birlikte ortalama bir 3. lig hatta amatör lig takımının yapabileceği bir oyunu sergilediler.

Peki kısa vadede ne yapmalı? (Uzun vadede altyapı odaklı, haksız rekabetin olmadığı köklü bir yapılanmaya ihtiyaç var. Bu konuyu da ayrı bir başlıkta ele almayı düşünüyorum.)
  • En iyi adamlarımız (?) Caner ve Gökhan Gönül'den vazgeçip sıradan bir altyapı eğitimi almış, pozisyon bilgisine sahip 4 defans oyuncusuna forma vermeli. Bu oyuncular 3. ligten bile olabilir. Yeterki oynadığı pozisyonun gerekliliklerini yerine getirsinler.
  •  Seviyemizi bilmeliyiz. 3. sınıf bir futbol milli takımına sahip olduğumuzu kabul edip gereksiz komplekslere girmeyip şansa, kadere kazandığımız 3, 5 maçı destansılaştırmamalı.
  • İstanbul takımlarında oynayıp milyon dolarlar kazanan kendini dev aynasında gören futbolcuları 25 kişilik kadroya bile almamalı. Diğer takımlardaki futbolcular için "o seviyede iş yapmazlar" gibi bir klişeyi tekrarlamamalı. (ki zaten o seviye hangi seviyeyse, gelen geçen 2'şer, 3'er tane atıp duruyor)
  •  "Topa sahip olan, oyuna hükmeden" gibi tanımlarla tek bir oyun planını dahiyane bir stratejiymiş gibi algılayıp plansız, programsız (aslında ne yapılacağı bilinmediğinden) gidişata göre hareket eden "kervan yolda düzülür." mantığından vazgeçmeli.
  • 7, 8 yıldır aynı oyuncular hem kendi takımlarında, hem milli takımda oynayıpta hala "takım" olamıyorsa "oyuncuların birbirini tanıması lazım", "beraber az oynadılar", "ilk defa oynayacak", "çok genç" gibi çok gereksiz ezber lafları söylemek yerine Gekas'ın Türkiyeye ilk ayak bastığı günde "hat-trick" yaptığını ve bunun gibi bir ton örneği hatırlayarak yeni oyuncuları kadroya çağırırken tereddüt etmemeli, gerektiğinde her seferinde farklı oyuncular çağırmalı.

4 Ekim 2014 Cumartesi

5. Hafta: Sivasspor 1 - 0 Gençlerbirliği (04.10.2014 - Cumartesi)


Kaybettik ve kesinlikle kötü oynadık. Maça bambaşka bir 11'le çıktığımızı gördüğümde büyük bir hayal kırıklığına uğradım. Hikmet'in stoperde oynamasıyla oyuncuların yerleri domino taşı gibi kaydı. Tosic sol beke, Uğur sol kanada, Stancu santrafora kaydı. Beratla İrfan yerine Nizamettin sahadaydı. Futbolcuların esas mevkisinde oynamasını ve deplasmanda oynamanın gerektirdiği daha defansif bir kurgu düşündü belki İrfan Buz ama bu düşünce tamamiyle dümdüz bir mantıktı. Berat gibi dinamik bir oyuncudan vazgeçmek başlı başına büyük bir yanlıştı. Nizamettin'i İrfan'a tercih etmek hoş görülebilir ama 90 dakika sahada kalması kabul edilebilecek gibi değildi.

İlk yarıda klişe bir tabirle daha iyi oynayan, pozisyonlar bulan taraf bizdik. Nizamettin Gosso'nun ara pasında aldığı topu direğe vurmak yerine golü atsa İrfan Buz haklı çıkacaktı. Kazanmış olsak bile seçilen kadronun yanlış olduğunu savunurdum. Bence "Kazanan 11 bozulmaz" ilkesi uygulanmalıydı. Eminim geçen hafta özellikle Berat'ın olduğu kadro çok daha dinamik ve gole yakın bir kadroydu ve kesinlikle yine iyi başlayıp gol de bulurduk.  

Tosic'in sol bekte daha rahat davranması sonucu özellikle Burhan gibi çok hızlı bir rakibin olduğu bölgeden açık vermemiz kaçınılmazdı. Boşluğu değerlendiren Burhan, Tosic'in önünde topla buluştu. Tosic Burhan'ı arkadan çekti. Kademede Hikmet ortalıkta yoktu. Tosic'in sarı kartı göze alması mantıklı olabilir ama kurgunun yanlış olmadığını söylemez. Uğur daha iyi bir savunmacı olarak maça sol bek başlasa Tosic de stoperde başlardı ve Tosic daha sorumlu davranabilirdi. Duran toplarda rakip her pozisyonda kafa toplarına hakimdi ve Da Costayı rahatsız etmeyen Ahmet Çalık rahat bir kafa vuruşuna izin verdi. Geriye düştük. "İyi oynadık, duran toptan basit bir gol yedik" gibi bir bahanenin bahsi bile geçmemesi gerekir.

Bu arada hakem maçı iyi yönetti gibi görünebilir ama bir pozisyon vardı ki böyle bir kararı uygulamayı düşünmek bile futbola hakaret etmek olur. Tosic sağ taraftan aut çizgisine paralel pozisyonda  Hakan Arslan'ın solundan atıp sağından geçmeye çalışırken Hakan'ın net sarı kartlık hareketine Mustafa Kamil Abitoğlu'nun Tosic faul yaptı demesi ölümcül bir karardı. Hata falan değil futbolu bilmemek hatta katletmekti. Gossoya çıkardığı sarı kart da sanki sarı kartları dengelemek için yapılmış gibiydi.

İrfan Buz'un yaptığı değişiklerse apayrı irdelenmesi gereken bence çok kötü bir oyun okuma şekliydi. Oyundan çıkması gereken adamlar sahada durmaya devam ederken oyuna girmesi gereken adamlar kulübede oturuyordu. Daha açık söylemek gerekirse Nizamettin ilk önce çıkması gerekirken Petrovic'i çıkararak Antal'ı soktu. Deniz'in artık 18'e bile alınmaması gerekirken Uğur yerine onu sahaya sürdü. Doğa'nın yokluğunda Petrovic'in oynamasını yadırgamam ama İrfan'ı hiç kullanmaması çok yanlıştı. Nizamettin, Antal ve Deniz'in olduğu yeni takım rakip gel bana saldır demesine rağmen hiç bir şey yapamadı, yapamayacağı da belliydi. Bu mağlubiyet bana göre İrfan Buz'un takım kurgusunu bozması ve oyuna berbat müdahele etmesinin bir sonucuydu. Gelecek adına çok büyük bir endişe içinde olmama sebep oldu.

Ahmet Çalık bugün kötü bir maç çıkardı. Gelen ortalarda rakipleri rahat rahat kafa vurdu. Hakan Arslan iki defa bu şansı yakaladı. Son dakikalara doğru ofsaytı bozarak Burhan'a çok net bir gol fırsatı verdi. Bu gibi hatalarını görmesi ya da İrfan Buz'un ona söylemesi gerekir.

http://www.macanilari.com/getir.php?fid=201420150507&cmd=birhafta&cmd_deger=birhafta

3 Ekim 2014 Cuma

Futbol ve Taktik

Bildiğimiz gibi Gençlerbirliği taraftarlarının ortak özelliklerinden biri futbolun teknik ve taktik tarafına kafa yorması ve akla mantığa uygun fikirler üretebilmesidir. Ben de iyi bir futbol takipçisi ve gözlemcisi olarak futbolun "taktik" anlamındaki görüşlerimi ve yorumlarımı kağıda dökmek istedim.

Öncelikle "taktik" ne demek? Bunu gözden geçirmek lazım. Genel olarak bir işi başarıyla sonlandırabilmek için uygulanan adımlar veya yapılan şeyler... Futbolda da maçları kazanmak, gerektiğinde yenilmemek, istenen sonuçlardır. Kısaca rakibin atacağından daha fazla gol atmak tek amaçtır. Bunun için de taktikler belirlenir ve uygulanmaya çalışılır.

Biri kaleci olmak üzere 11 kişinin sahada olduğu takım ilk olarak sahaya belli bir düzende yerleşir ve dizilişler "4-4-2", "3-5-2" gibi adlandırılır. Bu dizilişler de bir taktiktir. Yani "hangi taktikle oynadık?" sorusuna cevap olarak "4-4-2" verildiğinde hiç yanlış bir ifade olmaz. Peki taktiksiz bir yapı olabilir mi? Futbolcuları çayıra salar gibi sahaya sürsen bile futbolcular illa ki gol yememek ve atmak için bir şekilde biri bir tarafa, diğeri öbür tarafa gider. O da bir taktik olmuş olur. "Taktik falan yok abi bizde" diye birşey duyulduğunda da yanlış bir söylem olmaz. Felsefe olarak karşılığı çok kötü bir taktik olduğudur. Böylelikle "kaos futbolu" olarak da söylenen "taktik fakiri" ülke futbolumuzda bile bir taktik vardır.

Hoca tahtanın başına geçip oyuncularının isimlerini istediği dizilişte tahtaya yazar. Hatta oyun içindeyken futbolcular bu dizilişe sadık kalmadığı zaman "taktik disiplinden koptu" diye bir tabir kullanılır. Peki futbolcular langırttaki gibi put gibi yerlerinde mi dururlar?

Top nasıl yerinde durmuyorsa oyuncularda yerinde durmamak zorunda aksi durumda yer değiştiren futbolculara sahip takım çok rahatlıkla sonuca ulaşabilir. İşte madem sonuca gidilebilecek elementlerden biri futbolcuların yer değiştirmesiyle alakalıysa bu da bir taktiktir. Hatta bence en önemlisidir.

O zaman her şey taktiktir. Aslında kavramları birbirinden ayırmak için daha farklı terimlere ihtiyaç var. "Oyun tarzı", "strateji" gibi kavramlar da taktik yerine kullanılıyor. Net bir tanımlama yapacak olursak oyun tarzı, oyun planı ve strateji gibi kavramlar daha geniş kapsamlı olup taktikler bütünüdür. Birçok taktiği içerir ve büyük bir küme oluşturur. Saha dizilişleri de (formasyon) buna göre belirlenir. "Kontra-atak", "katenaçyo", "tiki-taka", "total futbol", "anti-futbol" gibi çeşit çeşit oyun tarzları var ve teknik direktörlerin ilk işi bu stratejilerden birini veya bunlara benzer ifadelerle (ayağa pas veya paslı futbol, top bizde kalsın, kapanıp rakibin açıklarını yakalayın gibi...) bunlara yakın bir oyun planı belirleyerek takımı yönlendirmek olur.

Taktik ise daha ayrıntı bir kavram. Mesela "Savunma arkasına koşmak" futbolcunun kendi özelliklerine göre uygulayabileceği bir olay, bir taktiktir. "İkiye bir yapmak", "Boşluklara koşmak", "Sırtı dönük oynamak", "Top saklamak", "Doğru yerlerde durmak", "Topu ayağından çıkarır çıkarmaz koşmak" gibi taktikler futbolcunun bireysel yeteneklerine bağlıdır. Bir çoğu hatta tümü topsuz oyunla ilgilidir. Büyük bir kısmı teknikten bağımsız olarak salt fiziksel özellik, bilgi ve zeka gerektirir. Bunun gibi düşünmeyle ilgili özellikler ancak alt yapıda öğrenilebilir, geliştirilebilir.

Yani teknik direktör futbolculara taktik vermez, oyun planını anlatır, futbolcular da bunu uygularken yapacağı işleri bilir. Bu yüzden futbolcuların taktik olarak iyi olması elzemdir. Teknik direktörün yapacağı şeyler bir bakıma çok sınırlıdır. Zaten çoğunlukla takımın lideri olarak futbolcuları maçlara psikolojik ve fiziksel olarak hazırlar. Oyun planı ve saha dizilişini belirler. Rakibi analiz edip futbolculara rakibin güçlü ve zayıf yönlerini anlatarak yapacakları işi futbolcularına bırakır.

Bana göre teknik direktörün işi çok kolay, mesela Fenerle mi oynuyorsun. Çekil biraz geriye, arkada zaten iki adam bırakıyorlar. Sağa sola iki tane hızlı adam koy. Topu kapar kapmaz uzun at önlerine, al sana üçe iki hatta geriden fırlamaya müsait adamların varsa beşe iki bile yakalarsın. Kısaca "kontra-atak oynuyoruz, haydi koçlar" diyip işin içinden çık.

Aslında olmazsa olmaz olan en önemli şey teknik direktörün iyi bir lider olması. Futbolcuların kendine güvenmesi ve maça her yönden hazırlıklı olabilmesi için hocanın kesinlikle çok iyi bir lider olması gerekir. Taktik işi futbolcuda biter ya da alt yapıda bitmiş olması gerekir. Bu bakımdan alt yapı temeldir.  

"Hiç bir yapı ayaklarından ve ayaklarını bastığı zeminden daha sağlam olamaz, ne yazık ki temeller en görkemsiz, en ihmal edilen bir yapı elemanı olmaktan kurtulamamıştır." Karl von Terzaghi'nin mühendislik için kullandığı bu söz bence futbol ve kesinlikle uyduruk türk futbolu için de geçerli...






30 Eylül 2014 Salı

Metin Diyadin (Gizli kahraman)


Ligte dört haftayı geride bıraktık ve ideal kadro şekillendi. Kalede Dahlin, 4'lü defans soldan sağa Uğur, Tosic, Ahmet, Hakan önlerinde Gosso, Doğa kanatlar Stancu, Koçer en uçta Berat arkasında İrfan. Kenardan da Nizamettin, Deniz, Petrovic ve Antal bunlara alternatif... Mustafa Kaplan'ın as olarak oynattığı Mervan kadro dışı bırakıldı. Metin Diyadin Kasımpaşadayken Mervan'ı çok isteyip Pescaraya kaptırdığını da söylemek lazım.

Bu tabloyu görüpte Metin Diyadin'i hatırlamamak bence çok yanlış olur. Orduspor'dan tanıdığı ve geçen sene Gençlerbirliğine aldığı Gosso ve Stancu bugün hepimizin çok sevdiği futbolcular. Her ne kadar pek ortalıkta görünmese de iyi kötü takımda kendine yer bulabilen Nizamettin'i geçen hafta maçı kazandıran oyuncu olarak onun da Orduspor'dan geldiğini belirtmek gerek. Ahmet Çalık, Fuat Çapa'nın son günlerinde piyasaya çıksa da geçen sene Metin Diyadinle birlikte ilk defa düzenli olarak oynadı. Belki en önemlisi cesur bir kararla Tosic gibi hücumun lideri olan bir sol beki stopere çekip Uğur Çiftçiyi onun yerinde oynatması kesinlikle ilham veren, yaratıcı bir düşünceydi.

Geçen senenin ikinci haftasında ligin iyi takımlarından Akhisar'ı 3-1'le geçtiğimizde herkes Uğur'u konuştu. Metin Diyadin'in ne yazık ki tek galibiyeti bu maç oldu. 8 maçta 4 puan toplayan Gençlerbirliğinde Cavcav haklı olarak Metin Diyadin'e yol verdi. Bunların yanında kafama önemsiz sayılabilecek bir ayrıntı takıldı. 3. haftadaki Karabük deplasmanında son dakika golüyle maçı kaybetmiştik. Metin Diyadin maçın sonununda hakeme aşırı tepkisi yüzünden ceza aldı. Bence ne olduysa bundan sonra oldu. Maç hafızamdan silindiği için neler olduğunu hatırlayamıyorum ama Diyadin'in isyanındaki çaresizlik ve üzüntü aklımda kaldı. Bundan sonraki maçlarda takımda kendine güvensizlik hakimdi ve üst üste mağlubiyetler geldi. Genel olarak iyi oynasak da gol silahları Stancu, Jimmy Durmaz ve Oktay hiç bir üretkenlik gösteremiyorlardı. Akhisar maçı hariç neredeyse hiç gol atamayan takım üzerinde normal olarak "Metin Diyadin hücum oynatamıyor" gibi bir düşünce vardı. Nasıl olduysa Şifo takımın başına geçer geçmez özellikle Stancu'nun evrim geçirmesiyle Gençlerbirliği, 3 maçta 9 puanı 7 golle kazandı. Bence Şifo "hücum oynamıyormuşsunuz, hücum oynayın, bak böyle oynanıyor" diyerek takımı uçurmadı. Sadece futbolcuların kendine olan güvenini geri getirdi.  

Tüm bunlarla birlikte hakemler bizi hedef almışçasına bize çok rahat kart çıkardı ve penaltılarımızı vermedi. Çok efendi biri olarak Kulusic'in ilk üç maç sonunda iki defa kırmızı kart görmesini de eklemek gerekir.

Metin Diyadin "Uğur Çiftçiyi oynatmak için elimden geleni yaparım, ben de onun yaşında bu kulübün alt yapısından çıktım" demesini ben, genç oyuncuları kazanmak için koltuğunu kaybetmeyi göze almak olarak görüyorum.  Tüm bunları birleştirdiğimde Metin Diyadin'i kesinlikle çok şanssız ve bugünkü takımın baş mimarı olarak görüyorum.

Bence Metin Diyadin ve Mustafa Kaplan birbirlerinin kader ortağı. O zamanki adıyla Gençlerbirliği Oftaş'ı süper lige çıkaran Metin Diyadindi. Geçen sene Hacettepeyi 2. lige çıkaran Mustafa Kaplandı. İkisi de Gençlerbirliğinde genç oyuncuları oynatmak için seferber oldu. İkisi de vefalıydı ve şimdiki takımı kurdu, çalıştırdı ve çok kısa sürede gönderildi.


28 Eylül 2014 Pazar

4. Hafta: Gençlerbirliği 3 - 1 Balıkesirspor (28.09.2014 - Pazar)


Maç öncesinde İrfan Buzla yeni, yine bir heyecan vardı. İrfan Buz liderliğinde Gençlerbirliği Eskişehir deplasmanında kazanan İlhan Cavcav kadrosunu bozmayarak maça başladı. Sadece Antal'ın yerine sakatlıktan dönen Koçer sahadaydı.

Maçın başlarında oyun dengede gibi gözüksede oyunda biraz daha Balıkesirspor hakimiyeti vardı. Maçın başında kazandığımız korneri son zamanların modasıyla paslaşarak kullandık. Guido Hakana, Hakan tekrar Guidoya attı. Guido topu kesti, arka direğe yakın Stancu kafayla topa vurdu. Top direğe çarpıp çizgiye paralel yoluna devam etti.

Muğdat'ın yakaladığı net pozisyon Dahlin'in başarılı kurtarışıyla sonuçlandı. Neyseki maçın devamında Gençlerbirliği yine Gosso farkıyla oyuna ağırlığını koymaya başladı. Sahada Stancu, İrfan, Berat uyum içinde ve kendine güvenerek oynuyordu. Stancu, sırtı dönük pas alma ve top kullanma ustalığıyla kanatta da çok etkili oynadı. İrfan'ın klası da bundan sonraki haftalar için ışık verdi.

Sol kanatta Uğurla ikiye bir yapan Koçerin çizgiden içeri çevirdiği topta, Stancuyla birlikte Coelho ön direğe hareketlendi. İkiside topa vuramadı. Seken topu Berat kontrolsüz olarak bacağıyla yakın mesafeden ağlara yolladı. Gerd Müller golüyle Berat, doğru zamanda doğru yerde olma gibi bir golcü için en önemli özelliği sergiledi. En önemlisi tabiki, Berat'ın ilk süper lig golüydü. Hoşgeldin Berat...

Allahtan bu sefer öne geçmenin verdiği rehavet olmadı. 1-0'ın heyecanı takımı daha da ateşleyerek üstün bir oyunla ilk yarıyı önde kapattık. İlk yarının sonlarına doğru Doğa sakatlandı ve yerine Petrovic girdi.

Bu devre aralarında ne oluyor anlamıyorum. İyi oynuyoruz, öne geçiyoruz, tamam. İkinci yarı başlar başlamaz rakip akın akın gelmeye başlıyor. Gol geliyorum diyor ve ne kenardan, ne futbolculardan hiçbir tepki gelmiyor. Hepsi sanki gol yiyelim de rahatlayalım, maça heyecan gelsin diye düşünüyor. Nihayetinde kornerden gelen topta Ahmet, Gosso, Petrovic hem birbirlerini hem de pozisyonu izledi ve Sercan bomboş yakından golü attı. Dahlin'e de ayrıca konuşmak gerekir. Bu adam yan toplarda ne yapacağını bilmiyor. Çıkmaması lazımken kaleyi bırakıp topu rakibin önüne atıyor. Kesin çıkması gerekirken de hiç kımıldamıyor. Golde topu almak için iki adım atsa yeter ama hemen önündeki Sercan'a rahat rahat kafa vurmasına izin verdi.

Golü yedik rahat durmadık, bir gol daha yemek istiyorduk heralde. Bu sefer Coelho kornerden gelen topu üst direğe vurdu. Ucuz kurtulduk. Kötü oynamaya devam ettik. Petrovic öylesine sahada gezmeye devam ediyordu. Nihayet İrfan Buz yerinden kımıldadı ve ne kadar doğruydu bilmem İrfanla Nizamettin'i değiştirdi. Değişiklik iyi geldi. Kızdığım Petrovic kanatlara bir iki uzun isabetli pas gönderdi ve kıpırdanmaya başladık.

76'da Uğur Alanzinho'dan kaptığı topu Nizamettin'e verdi. Şüphe duyduğum, ne işi var sahada dediğim Nizamettin şapkadan tavşan çıkardı. Gosso'nun geriden hareketlendiğini gördü ve topu defansın arkasına havadan gönderdi. Gosso kaleciyle karşı karşıya topla buluştu, topu düzeltirken kaleci hareketlenerek önünü kapattı. O da solundan hareketlenen Berat'ı gördü ve topu onun önüne yuvarlamayı başardı. Berat topu boş kaleye plaseledi. Yine bir Gerd Müller golüyle bize tarzı hakkında net fikirler vermeye başladı. Yürü karaoğlan, genç Tosun, geleceğin "Gekas'ı", gollerine devam et.

Hemen ardından yine Nizamettin ipleri eline aldı. Nizamettin'in pası asist oldu. Uğur üst köşeyi nişanladı. Defansın sırtına çarpan top Uğur'un planladığı köşeye gitti. Böylece Uğur'un güzel oyunu golle süslenmiş oldu. Bu gol onun ligteki ikinci golü oldu.

Maçı farklı kazandık. Galibiyetin verdiği sarhoşluk bazı şeyleri görmezden gelmeye sebep olmamalı. İrfan Buz'un yaptığı değişiklik tuttu ama 70. dakikayı beklemesi hoşuma gitmedi. Kulübede Mervan yoktu. Antal oyuna sokulabilirdi. Buz, son 10 dakika için Deniz'i kullandı. Geldiği günden beri ne yaptığını anlamadığım Deniz tercihi ne kadar doğruydu? Bunları konuşmak çok erken, İrfan Buz takımda çok yeni. Herşeye rağmen oyuna sürdüğü Nizamettin maçı çeviren adam oldu. Belki de bazı futbolcuların potansiyelini görebilmek için özellikle ofansif oyuncular sonradan ya da değişmeli olarak oynamalı.

http://www.macanilari.com/28.Eylul.2014_2014-2015.Sezonu.Spor.Toto.Super.Lig.4.Hafta.Maci.Genclerbirligi.3-1.Balikesirspor-201420150408--.html



22 Eylül 2014 Pazartesi

İlhan Cavcav Üzerine Çeşitlemeler




Birçok yerde Gençlerbirliği dendiğinde Cavcav, Cavcav dediğinde Gençlerbirliği akla gelir. Başkan, Gençlerbirliğinde yapılan, yürütülen bütün işlerin sorumlusu, lideri. Özellikle son yıllarda basında "Duayen başkan", "Efsane başkan" diye bahsedildiğini de duyduk. Kabaca düşünürsek başkanı niye böyle çağırdıklarını anlayabiliriz. 36 yıldır kulübün başında olması, yaşının ilerlemesi, Afrikadan ucuza adam getirip çok paraya satmış olması, tesisleşmeye önem verip altyapıya yatırım yapması gibi örnekler çoğaltılabilir. İşin özüne gelirsek; Cavcav'ın aslında yapmadığı tek şey kırmızı siyah formasını giyip sahada oynamaması. Bu, belki de tek problem. Kimine göre Cavcav olmasa Gençlerbirliği batar, kimine göreyse Cavcav Gençlerbirliği'nin önündeki en önemli engel.

Önce Cavcav'ın yeteneklerinden bahsetmek gerek. Un fabrikası sahibi, ticaret adamı Cavcav "Bu işlerden edindiğim tecrübelerle Gençlerbirliğini de tıpkı bir ticarethane gibi görüp öyle idare ediyorum." demişti. 1'e alıp 5'e sattığı futbolcularla gündeme geldiğinden 3'e alıp 2'ye sattığı hatta bazen 5'e alıp bedavaya elden çıkardığı futbolcular gözden kaçtı ama yakın zaman öncesinde Mehmet Ali Çetinkaya (Gençlerbirliği taraftarı) Gençlerbirliği'nin kirli çamaşırlarını ortaya çıkardı. Her ne olursa olsun kulübün elinde pek birşey yokken Cavcav, Geremi ve Tarıktan kazandığı paraları tesisler için kullandı. Bunun yanında futbolcuların paralarını tıkır tıkır alabildiği bir kulübün var olmasının ve hiç bir yere borcu olmamasının mimarı olarak tüccar Cavcav'ın, kulübü ekonomik olarak iyi yönettiğini kabul edebiliriz.

Sıkı bir futbol izleyicisi olan Cavcav, teknik yorumlarıyla ve takıma bizzat kendi getirdiği adı sanı duyulmamış ucuz futbolcuların parlamasıyla hatırı sayılır bir futbol bilgisi, gözlemcisi olduğunu hemen hemen herkese inandırdı. Özellikle son yıllarda hastalığı sebebiyle eskisi gibi futbolcu izleyip getirememesi onu menajerlere ve sportif direktörlere yönlendirdi. Son 10 yılda takımın bazı senelerde düşmeye oynaması başkanın bu işe yeteri kadar elini sokmadığından kaynaklı olduğu düşünülebilir. "Bir menajer beni çok fena kazıkladı, demekki yaşlı olmak öpülmemize engel değilmiş".

Kendi adına yapılan belgeselde laf arasında "Eskiden gençtik, o zamanlar kadroyu yazardım, kibrit kutusuyla gönderirdim." dedi ve bu sözler zannedersem pek fazla dikkate alınmadı. Sezonun 2. haftasındaki Bursa mağlubiyetinden sonra "Mustafa Kaplan'ı görevden alıyorum, haftaya takımı ben çıkaracağım." dedi. Bu söz gündeme bomba gibi düştü ve dediğini yaparak Mustafa Kaplan'ı görevden aldı. Herkes Eskişehir deplasmanında takımı kendisinin çıkarıp çıkarmayacağını merak ederken, teknik direktör koltuğuna geçici olarak (kimbilir belki de kalıcı olur.) altyapı hocası Osman Nuri Işılar geçti. Guido ve Nizamettin'in sakatlığını göz önüne alırsak yerine oynatılan isimlerin Cavcav'ın kararıyla olup olmadığını belli olmayabilir ama Mustafa Kaplan'ın vazgeçmediği Mervan ve Hikmet'in yerine Uğur ve Berat oynadı. Bu kararda Cavcav'ın parmağı olduğunu en azından kendi adıma emin olduğumu söyleyebilirim. Maçın 2-0'lık zaferle bitmesi başkanı haklı çıkardı. Bu konudaki hünerlerini de bize gösterdi.

Başkanın tüm bu vasıfları, çok yönlülüğü bana göre kesinlikle nadir rastlanır. Peki Gençlerbirliği, Cavcav'ın babasının malı mı? Yani bir başkan bir kulüpte bütün yetkilere sahip olabilir mi? Cavcav'ın tanrısal yetenekleri olsa bile ona tanrısal yetkilere sahip olma hakkı verir mi? Antik kültürlerde, orta çağda verilebilirdi. Gençlerbirliği otoriteye, ben bilirim anlayışına baş kaldıran asil ruhlu, asi gençlerin kulübü. Tarih yazıldı bir kere, kimse değiştiremez. Gençlerbirliğine kimse sahip olamaz. Gençlerbirliği, kırmızı siyahı seviyorum diyen herkesindir.










19 Eylül 2014 Cuma

3. Hafta: Eskişehirspor 0 - 2 Gençlerbirliği (19.09.2014 - Cuma)


Sahaya çıkacak kadroyu beklerken merak içindeydim. Mustafa Kaplan'ın ideal 11'inden 4 oyuncu değişmişti. Bu kesinlikle Cavcav'ın takımıydı. En uçta Berat, solda Stancu, sağda Antal, ortada İrfanla yepyeni bir hücum hattı vardı. Stoperde Ahmet Çalık'ın partneri Tosic, Tosic'in boşalttığı pozisyonda Uğur oynuyordu.

İlk yarı ortada geçti. Takımın bozulmayan omurgası Doğa ve Gosso, çok önemli (kilit) oyuncular. Top kapma becerileri son derece yüksek, özellikle Doğa hamlelerini çok temiz yapıyordu. Top saklama ve kullanma konusunda da iyiler. Stoperde tereddüt ettiğim Tosic sırıtmadı. Ahmet Çalık kendine güvenen cesur oyunuyla yine başarılıydı. Hakan geçen haftalardaki formsuzluğunu üzerinden attı. Uğur hırslıydı.

Attığımız ilk golde Berat'ın Çörekçiye yaptığı markaj onu tedirgin etti. Uğur da diğer açıyı kapatarak Çörekçiye fazla seçenek bırakmadı. Çörekçi topa gelişi güzel vurdu ve top Uğur'un bacağına çarparak kaleye doğru süzülmeye başladı. Yere seken topu takip eden kaleci ancak içerden çıkarabildi. Bizimkiler ellerini kaldırarak geriye doğru koşmaya başladı. Öne geçtik.

Öne geçen takım refleksi gösteren Gençlerbirliği geriye çekildi. İlk yarıyı önde kapattık. İkinci yarıda erken bir değişiklik geldi. 50'de Berat'ın yerine Deniz oyuna girdi. Berat'ı ilk defa izledim. Gayet iyi oynadı. Mücadeleci, ısıran bir forvet. Yavaş değil, arkaya doğru koşular yaptı. Topu kovalarken veya taşırken defansın omuz darbelerinde dengeli durabildi. Sırtı dönükken top geldiğinde bir iki defa tek pasla topu doğru yere gönderdi. Gollerini de gördüğümüz zaman Gençlerbirliği kendisine yakışan bir santrafor çıkarmış olacak.

Eskişehir bu yarıda daha çok fırsat yakaladı. Dahlin iyi oyunuyla Eskişehir'in önüne geçti. Yıldız oyuncuları Erkan pek etkili değildi. Sissoko ve Lawal biraz korkuttu. Sonuçta iyi bir rakibi deplasmanda durdurduk. İlk yarıda daha çok görünen İrfan az sahne aldı ama topa yaklaşması bile çok estetikti. Tek top oynamasını bilen, çok zeki ve çok teknik. En önemlisi durarak oynamıyor ve hızlı hareket edebiliyor. Soğukkanlı ve doğru pas tercihleriyle şimdiden gözümde çok büyüyen İrfan'ı önümüzdeki haftalarda büyük bir keyifle takip edeceğim. İlk yarıdaki kaleye çektiği şut isabetliydi. Sert vurabildiği zaman uzaktan gollerini izleyebileceğimizin sinyallerini verdi. İkinci yarıda bir pozisyonda sol taraftan Deniz'e akıllıca pasını verdi. Ayağından çıkan topları takip ederseniz çok düzgün bir ayağı olduğunu farkedebilirsiniz.

Son dakikalara doğru Mervan ve Petroviç'in oyuna girmesiyle rakip ataklarının biraz önüne geçmeyi başardık. 86'da Uğur aradan Stancuyu gördü. Defansın topa kötü müdahelesini takip eden Stancu aklını kullanarak topu önüne aldı. Çok sakin, ustaca kalecinin üstünden topu aşırdı. Top daha kaleye gitmeden sevinç çığlıkları atmaya başladım. Kral maçı bitirdi. Zafer bizimdi.

http://www.macanilari.com/19.Eylul.2014_2014-2015.Sezonu.Spor.Toto.Super.Lig.3.Hafta.Maci.Eskisehirspor.0-2.Genclerbirligi-201420150309--.html






18 Eylül 2014 Perşembe

Mustafa Kaplan (Delikanlı adam)


Bursaspor mağlubiyetinden sonra Mustafa Kaplan kovuldu. Olayın perde arkası Mustafa Kaplan'ın henüz 2. haftada gönderilmesinden daha garip. Aslında alışılmış sürpriz olaylar artık şaşırtmıyor. Bir heyecanı kalmadı. Bu kadar kısa süre içinde bu kadar çok skandala imza atan duayen başkan Cavcav olduğu sürece biz soğukkanlı Gençler sevdalıları için artık hiç birşey olmaması sürpriz.

Devre arasına 1-0 önde giren Gençlerbirliğinde Cavcav yerinde durmadı. Soyunma odasına adam göndererek Mustafa Kaplan'dan bir iki oyuncuyu değiştirmesini istedi. Hepimizin "kukla" olduğunu düşündüğü Mustafa Kaplan "çüş" diyerek Cavcav'a restini çekti. Cavcav'ın bu cüreti kuşkusuz Mustafa Kaplan'ı avcunun içinde olduğunu zannetmesiydi. İkinci yarıda takımın kötü oyunla 2-1 yenilmesiyle Cavcav Mustafa Kaplan'a "restine rest" dedi. "Mustafa Kaplan'ı görevden alıyorum, haftaya takımı ben çıkaracağım". Cavcav'ın ağzından harfi harfine böyle çıkan bu cümle şimdiden tarihe geçti. Herşeyi yapmaya muktedir kudretli başkanımız MÖ. yaşasaydı tanrı kabul edilebilirdi ama günümüzde ancak filmdeki kötü ana karakter "villain" olabilir.


Mustafa Kaplan bu süreçte hep dik durdu. Gençlerbirliğini ve Cavcav'ı çok sevdiğini söyleyerek "Her zaman bu kulüp içinde çalışmak isterim. Gitmem gerektiğinde giderim." dedi. Bir taraftar kadar takımını seven Mustafa Kaplan vefalı tavrıyla biz Gençlerlilerin kalbini kazanmayı başardı. Cavcav'ın kabul edilemez davranışına isyan etti. "Koyun" olduğunu zanneden bizlere de ders verdi. Ayrılırken Cavcav'a hiçbir kırgınlığı olmaması asalet doluydu. Güle güle Mustafa Kaplan, belki bir gün yine takımının başına geçersin.

13 Eylül 2014 Cumartesi

2. Hafta: Gençlerbirliği 1 - 2 Bursaspor (13.09.2014 - Cumartesi)


Her mağlubiyet üzücüdür ama ben çoğunlukla iyimser bakış açısı geliştirmeye çalışarak iyi oynamışsak "olsun iyi oynadık" derim. Bugün çok kötü oynadık. Eve geldiğimde bir süre kendimi boşlukta hissettim. Galiba sevginin dozu biraz fazla kaçmaya başladı. Futbol takımını bir kızı sever gibi sevmemek lazım.

İlk yarıda olumlu şeyler vardı. Baskıya rağmen defanstan iyi çıkabiliyorduk. Tosic, Doğa, Gosso üçlüsünde iyi bir pas uyumu vardı. Ahmet Çalık defansın lideriydi. Bir stopere göre topla ilişkileri gayet iyi. Koçer topu iyi saklayıp doğru yerlere gönderdi. Mervan defansa yardım etti, hücumda Tosicle uyum içindeydi. Stancu'dan bahsetmeye gerek yok. Her zamanki gibiydi. Ortada giden maçta takım genel olarak soğukkanlı, hücumda kararlı ve golü hissediyordu.

Kornerden gelen topta tüm Bursalılar Mervan'a doğru gelen topa yöneldi. Mervan'ın öndirekte arkaya aşırdığı topu Stancu içerde yakalayıp kafayla boş kaleye yollladı. Top Stancu'nun kafasına değdi veya değmedi kendimi havada buldum. Golü bulduk.

Öne geçmemizle birlikte topu rakibe vermekle kalmayıp oyunu iyice geride kabullendik. Uzun süren baskıdan sonra Gosso'nun bireysel çabalarıyla topu kazanmaya başladık ve yine Gosso'nun top hakimiyeti ve düzgün paslarıyla 35. dakikadan sonra biraz öne çıkmaya başladık. Hücum organizasyonlarında Tosic başroldeydi ve 2. golü bulabilirdik.

İkinci yarı biraz daha derli toplu görünüyorduk. O da uzun sürmedi. Ozan Tufan soldan taşıdığı topu Hakan Aslantaş'a rağmen içeriye ortaladı. Dahlin topu resmen Volkan'ın önüne bıraktı. Volkan da boş kalan kaleye şutunu çekti. Doğayı geçen top Ahmetle Hikmet'in yanından ağlara gitti. Eleştiri ne kadar yersiz olursa olsun Hikmet'in Ahmet'in hemen arkasında durması yanlıştı. Şut açısına göre pekala topun gittiği yerde durabilirdi.

Golden hemen sonra "olsun" dedim belki de iyi oldu. "Böylelikle golü kovalayabiliriz." diye düşündüm. Yanlış düşündüm. Bursaspor üst üste çok net goller kaçırdı. Volkan Şen sağolsun, eşitlik korundu. Defans anlayışı hiç yoktu. Tosic sürekli ilerde kaldı. Hakan Aslantaş ve Nizamettin sahada yok gibiydi. Doğa, Tosic'in bıraktığı boşluğu doldurmak yerine Hikmetle birlikte aynı adamı kovalıyordu. Berbat görüntüyü seyreden Mustafa Kaplan değişiklik için neyi bekliyordu anlamadım. İlk değişiklik 66'da Koçer-Antal oldu. Maç Bursa'nın bariz üstünlüğüyle devam ediyordu. İleriye çıkar gibi olurken Ozan Tufan topu alıp hemen karşı atağa dönüştürüyordu. Bu süre içinde Tosic'in pasında Mervan çok net bir pozisyon harcadı. Tamamen şansa öne geçebileceğimiz pozisyon kaçmış oldu. Pis burunla topu direğin hemen yanına gönderdi.

Beklenen Bursaspor golü 69'da kornerden geldi. Dahlin, kafa şutunu sağa doğru çeldi ve pozisyonu izleyen defans Fernandao'nun dokunuşunu da izledi. Maalesef geriye düştük.

Maç bu sefer Gençlerbirliği lehine döndü. Öne geçen Bursa önde basmayı bıraktı. 74'de nihayet beklediğim değişiklik gerçekleşti. İrfan, Nizamettin'in yerine oyuna girdi. Antal ortaya, İrfan sağa geçti. Oldukça teknik bir futbolcu İrfan. Başıboş dolaşan Nizamettin yerine çok daha önceden oyuna girmeliydi. Çok net fırsatlar yakaladık. Antal'ın şutunu Aziz Behiç takip etti ve çizgiden çıkardı. 83'te Deniz Naki, Mervan yerine son koz olarak oyuna girdi. Harala gürele saldıran Gençlerbirliğinde Stancu sol taraftaki boşluğu farkedip zaman zaman defansa yardım etti. Topun Bursasporda olduğu zamanlarda Belluschi, Fernandao ve Ozan Tufan'ın başrol oynadığı seri paslaşmaları görmezden gelmek yanlış olur. Son anlarda İrfan sahne aldı. Sağ tarafta topla buluştuktan sonra rakibini çok klas bilek hareketleriyle geçti ve topu içeriye gönderdi, Antal'ın kafası sonuç bulmadı. Bir sonraki pozisyonda yine topu yumuşak bir şekilde içeri kestikten sonra hakem olmayan bir faul düdüğü çaldı. Çok sinsi bu düdük tam da maçın bitme anına göreydi. Faul kullanılır kullanılmaz da bitiş düdüğü geldi. Bursaspor galibiyeti hak etti. Kazansaydık şans olmuş olurdu.

http://www.macanilari.com/2014-2015.Sezonu.Spor.Toto.Super.Lig.19.Hafta.Maci.Bursaspor.-.Genclerbirligi-201420151902--.html

29 Ağustos 2014 Cuma

1. Hafta: Çaykur Rizespor 1 - 1 Gençlerbirliği (28.08.2014 - Cuma)


Heyecanla beklediğim ilk maçı izlemek için koşa koşa kahveye gittim. Aynı anda oynanan Balıkesir maçını değiştirmeyen kahveciye 10 lira teklif ettim ama fayda etmedi. Civarda maçı veren başka yer yoktu. Bende çaresizlikle eve döndüm. Maçın sadece özetini izlemekle yetinmek zorunda kaldım.

Sadece özete bakarak yorum yapmayı hiç sevmem. Bu yüzden takımın genelinden ve futbolculardan fazla konuşamayacağım. İlk defa gördüğüm Guido Koçer dinamik bir futbolcuya benziyor. Kalıbı yerinde olan adam görebildiğim kadarıyla hızlı bir futbolcu. Attığı golde içeriye doğru sokulmasını beğendim. Çizginin dışından vurduğu paralel şut esnasında  kaleci doğru köşeye yakındı ve buna rağmen topu izledi. Sert bir şuttu. Güzel bir gol oldu.

Tosic'in ortasında uzak direk tarafındaki Koçer topa kafayla vurdu. Top boyuna direklerin ikisine birden çarpıp uzağa yöneldi. Şanssız olduğumuz anda Koçer'in içeriye sokulma özelliğinin yanında kafa vurma özelliğini de görmüş olduk.

Yediğimiz gol hatalar zincirinin sonucu oldu. Hakan'ın kısa kalan pasında Holosko topu kapıp hareketlendi. Onu karşılayan yanlış görmediysem Hikmet'in markajı Holoskoyu köşeye itti. Burada Ahmet Çalık bana göre çok yanlış bir tercih kullanarak kademeye girdi ve aldığı yanlış pozisyon hemen arkalarındaki Ümit Korkmaz'ı boş bıraktı. Holosko Ümit'i gördü ve Ümit rahat bir şekilde aldığı topu gol yaptı.

Son on dakikaya doğru Tosic'in kestiği topta Stancu'nun golü verilmedi. Hakemin faul dediği pozisyonda hangi açıdan bakarsanız bakın temas dahi göremezsiniz. Temiz bir golümüzü vermemişti hakem. Tabii ki hiç bir ses gelmedi basından. Burda güçlü olan haklı çünkü. Basın paradan, iktidardan yana. Çağın ruhu bu. Çaresiz söylenmekten başka yapacak birşey yok. Çıkış yolu yok. 

89'da yapılan İrfan-Mervan değişikliği benim için hayal kırıklığı oldu. Çünkü Mustafa Kaplan'ın kulübeye aldığı 3 Hacettepeli futbolcudan en azından birinin fazla süre almasını beklemiştim. Onun dışında Antal'ın neden 18'de olmadığını merak ediyorum.

http://macanilari.com/29.Agustos.2014_2014-2015.Sezonu.Spor.Toto.Super.Lig.1.Hafta.Maci.Caykur.Rizespor.1-1.Genclerbirligi-201420150108--.html