5 Ocak 2015 Pazartesi

16. Hafta: Mersin İdman Yurdu 1 - 1 Gençlerbirliği (05.01.2015 - Pazartesi)


Stancu'nun yokluğu önemli bir kayıp gibi gözükse de forvette Berat'ı görmenin heyacanı çok keyifliydi. İçten içe Stancu'nun yokluğuna seviniyordum. Anlık heyecan geçtikten sonraki düşünme süreci içinde bile bu fikrim mantıklı görünen yöne kaymadı. Çünkü Berat'ın gol sezgisi ve hevesi onu takımın en ucunda oynaması için ehil hale getiriyordu. En azından benim için böyle.

Maçın ilk yarısı için iki taraf sanki karşılıklı sözleşme yapmıştı. Şöyle bir sözleşme "İlk yarı rölanti geçsin, 0-0'a bağlayalım. İkinci yarı ne olursa olur. Topla siz daha çok oynayın, bizim yarı sahada geçsin oyun, biz de göstermelik bir, iki kontra atak yaparız. Deplasman takımıyız ya, bu şekilde adet de yerini bulur.". Maçta aşağı yukarı tek pozisyon Welliton'un yakından kafayla Ramazan'ın üstüne yavaşça vurduğu toptu. Ramazan da o kadar soğukkanlıydı ki "Top kesin üstüme gelecek" der gibi bir havası vardı.

Aslında sadece Türkiye'de değil tüm maçlarda böyle bir "gizli anlaşma" var. Favori takım genelde ev sahibi olur ve maç evsahibi takımı kontrolünde başlar. Cılız hücumlarla maç bir süre böyle devam eder. Eşitlik bozulduğunda geriye düşen takım ani bir tepki gösterir ve rehavete giren, yani öne geçen takımın üstüne kararlı bir şekilde gitmeye başlar. Bazen çok çabuk eşitlik sağlanır. Eğer eşitlik hemen sağlanmazsa topla daha çok oynayan taraf geriye düşen takım olur. Maça denge geldiğinde (gelirse) yine maç yeni başlamış gibi oynanır. Başka bir senaryoysa öne geçen takımın farkı ikiye çıkarması ki bu durum çok sık rastlanmaz. Basının futbol yorumcusu mensupları olsun, kahvede, barda, orda burda maç izleyen veya benim gibi maçı yazan bir insan, çoğunlukla, maçları sanki bu "gizli anlaşma" diye tabir ettiğim durum hiç bir zaman olmuyormuş gibi yorumlamaya kalkar. Bence maçı analiz ederken bu parametreyi kesinlikle işin içine dahil etmek gerekir. Kalıplarla konuşmayı çok seven biz, en basit türde denklemler oluşturduğumuz yetmezmiş gibi az sayıda parametre kullanarak kendimizi sınırlandırıp dar görüşlerden vazgeçmiyoruz.

Gizli anlaşma, maçın 40. dakikasından sonra bozuldu. Bizi neyin ateşlediğini hatırlamamakla birlikte genelde bu değişiklik rakip takımın önemli bir pozisyonu sonrası veya yine rakibin maçı kızıştıracak eylemlere girmesiyle olur. Bence kaptan burda devreye girmeli. Teknik direktör de olabilir. Herhangi biri de olabilir. Önemli olan bir liderin olması. Maç maça benzemediği anlarda liderin "Abi, Napıyonuz siz yaa" gibi bir tepki vermesi maçı değiştirebilir.

40. dakikadan sonra daha kararlı görünen ve gol isteyen bizdik. Rıza Çalımbay'ın "Ne kokar, ne bulaşır" anlayışı takıma da yerleşmiş gibi. Oktay'ın da uzunca bir süredir takımda olmaması Mersin'i öylesine oynayan bir takım haline getirmiş sanki. İlk yarı bittiğinde ikinci yarıya umutlu girdik.

51. dakikada, herkesin uyuduğu bir anda İrfan, Danny Murphy'nin paslarını gözümün önüne getiren bir pas attı. Bu pas, koşup koşmamak arasında ikilemde kalan Hakan'ın aut çizgisine doğru koşma kararı vermesine yardımcı oldu. Yerden atılan paslar içinde bence en fazla ustalık gerektiren bu pas hedeflenen noktaya ulaşana kadar hızlı olup hedeflenen noktada durur. İşte öyle bir pastı. İşin teknik tarafının dışında hayalgücü, kararlılık ve ince zeka gerektiren bu pas, rakiplerin tahmin etmediği yere doğru gitti ve rakiplerin arasından geçerek dışarı çıkmadan önce yavaşladı. Hakan yetişti, yetişemedi derken topu içeri çıkarmayı başardı. Berat, Hakan'ın topu göndereceği yerde hali hazırda bekliyordu. Gol sezgisiyle kastettiğim davranış işte bu. Berat'ın doğuştan gelen bu sezgileri, bir golcü için çok önemli bir yetenek. Markajsız kalması da, Mustafa Reşit Akçay'ın Gekas için kullandığı bir başka ifadeyle "Defanstan uzaklaşarak oynamak" gol sezgisiyle birlikte çalışan topsuz davranışlarla ilgili başka bir durum. Top gelir gelmez kaleyi hedeflemesi de kararlılık gerektirir. Defansa ve kaleciye düşünme fırsatı verip ona şut imkanı bile tanımayacağını bildiği için çoğu zaman yaptığı gibi topa gelişine vurdu. Kalecinin de topu içeri almasıyla Berat haklı çıktı. İrfan Buz bu golle birlikte önce önündeki basamağa dikkat ederek adımını attı. Kaygan zemini göz önüne aldı ve temkinli bir şekilde dengeyi sağlayarak düşmeden elleri havada gol sevincine ortak oldu.

Maçın başından beri en çok Guido dikkatimi çekti. Hızı ve dengesiyle birebirde rakiplerine üstünlük kurdu. Tosic stoperde, sorumluluklarının daha da arttığının bilinciyle oynuyordu ve iyiydi ama ben en çok Halil İbrahim'i beğendim. Aklıma ne yazık ki "Tam bir görev adamı" gibi klişe bir tabir geldi. Halil rakibin belki de en etkili adamı Nakoulmayı zahmetsiz durdurdu. Araya atılacak toplarda dikkat kesiliyordu. Bir anlık dalgınlığın pahalıya mal olacağını biliyordu ve bence en önemlisi soğukkanlılığı. Maç boyunca ondan hiç şüphe duymadım.

Gosso-Mervan değişikliği pek olumlu olmadı. Mervan'ın futboldan kopuk bir hali vardı. Çok iyi oynadığı maçları düşünüp onu bu halde gördüğüme çok üzüldüm.  

Öne geçmemizle birlikte rakibi geride karşılamaya başladık. Allahtan rakip etkili değildi. İrfan Buz el hareketiyle takımın ileri çıkmasını istedi. Bu harekete ve bunu farkettiğime sevindim ama bu direktife oralı olmayan takım gizli anlaşmanın esiri halindeydi.


Doğa'nın gereksiz faulü ona bir sarı kart, rakibe duran top yani yoktan bir pozisyon ve bir gol getirdi. Rakip zaten gol atacak bir aksiyona girmezken efendiliğiyle tanınıp onu inkar eden, hakeme ikide bir haklı haksız laf eden, çaresiz Rıza Çalımbay'a ve takımına gol fırsatı hediye ediyorsun. Olacak iş değil.

Golden hemen sonra Guido yerine Uğur girdi. Niye böyle bir değişiklik oldu? Anlamsızdı bence.

Son dakikalarda geriye çekildik ve İrfan'ın yerine Çağrı girdi. Bir nevi beraberlik istediğimiz doğrulanmış oldu ama Berat beraberliği istemedi. Mersin'in kendi yarı sahasında hiç adam bırakmaması sonucu gelişen pozisyonu başından sonuna kadar, bahis oynadığı atın gelmesini bekleyen adam gibi izledim. Berat topu önüne aldı ve hızını koruyarak kaleye yaklaştı... yaklaştı. hafif çaprazdaydı ve arkasından gelen rakiplerini hissediyordu. Berat kalecinin üzerine doğru gelirken, doğru bir anda ve doğru pozisyon alıp topa vurdu. Nihat topu çıkardı. Büyük bir hayal kırıklığıyla yerime oturdum.

Maçı kazanacaktık hem de Berat'ın 2 golüyle. "Acaba kalecinin üzerinden aşıramaz mıydı? Topun dibine giremez miydi?" gibi düşünceler içimi kemiriyordu. Tekrar gösterimlerde, kulübenin görüntülerini seyrederken pozisyon esnasında çok tutkulu görünen İrfan gözüme çarptı. Maç bittikten sonra kamera Berat'a odaklandı. "Hadi be, tüh..." şeklinde tepkiler veriyordu. Aslında gurur duymalı. Kırmızı siyah bu ve hep böyle olmalı. Çocuksu tutkuları ve derin hisleri olan genç bir takım.







Hiç yorum yok:

Yorum Gönder